T24 Yazarı Yalçın Doğan, Türk siyasetindeki otoriterliği kaleme aldı. Doğan, Türkiye'nin özellikle 2018 yılından sonra otoriter yönetime kaydığına vurgu yaparak, "Her şey genel başkanın iki dudağı arasında. Her türlü kararı tek başına alabiliyor, ardından gelsin demokrasi nutukları!" dedi.

"Bulaşıcı hastalık" olarak nitelendirdiği otoriterliği, seçimde ağrı kayıplar veren İYİ Parti ve CHP genel başkanlarının söylemleri üzerinden değerlendiren Doğan, Kılıçdaroğlu, ve Akşener'in ya da "diğerleri" dediği altılı masanın diğer genel başkanlarının TV'lere ve kürsülere çıkarak hala nasıl nutuk ataabildiklerini hayretle izlediğini söyledi.

Doğan, "Bulaşıcı hastalık: Otoriterlik, M. Akşener örneği" başlıklı yazısında şu ifadelere yer verdi:

Ağır yenilgiye rağmen, Kılıçdaroğlu ya da Akşener ya da diğerleri TV'lere ve kürsülere çıkarak, hâlâ nasıl nutuk atabiliyor?..
Dehşet içinde dinliyorum şu sözleri:

"- Düşmanlarımın suçlamadığı ifadelerle suçladınız, kahrolun!..

- Herkes haddini bilecek, parti içinde şımarıklığı bitireceğim.

- Hiçbir düşmanımın söylemediği pis iftiralara şahit oldum, hesap soracağım, affetmeyeceğim.

- Otuz yılık siyaset hayatımda para ile hiçbir isnat olmamışken, bunu yapanlar, kahr-ı perişan olur inşallah".

"PARTİLİLERİNE LANET OKUYAN BİR LİDERİ İLK KEZ GÖRÜYORUM"

İYİ Parti kongresinde Meral Akşener söylüyor bunları. Neden dehşet içinde dinliyorum?..

Gazeteci olarak, yaklaşık elli yıldır siyaseti izliyorum, sadece Türkiye'deki değil, özellikle Almanya, İngiltere ve Amerika'daki siyaseti, elbette öncelikle bizdeki siyaseti, siyasetçileri.

Elli yıl içinde bizde ve yurt dışında tek ve fakat tek bir parti lideri bilmiyorum...

Ve görmedim...

Kendi partililerine böylesine hakaret yağdıran, lanet okuyan bir parti başkanına ilk kez tanık oluyorum.

Her parti içinde, her zaman sorunlar yaşanıyor. Anlaşmazlık uzlaşmaz aşamaya vardığında, partiden kopmalar başlıyor, yeni partiler kuruluyor. Sayısız örneği var.

Bununla birlikte...

Partilerinden ayrılıp, yeni parti kuranlar dahil...

Hiçbiri ayrıldıkları partiye "kahrolun, şımarıklar" demek bir yana, onları "düşmanlarım" dedikleri birileriyle karşılaştırma rezaletine imza atmıyor.

Meral Akşener öfkeden gözleri yuvalarından fırlamış durumda, bunu yapıyor.

Buna rağmen...

O ağır suçlamaların hedefi olan İYİ Parti örgütü, milletvekilleri ve yöneticileri ne yapıyor?..

1151 delegeden 1127'sinin oyuyla, Akşener alkışlarla yeniden genel başkan seçiliyor!..

Türkiye'deki siyaset çıkmazından dramatik sahneler. 

"HESAP VERMEKTEN BÜYÜK BİR PİŞKİNLİKLE KAÇIYORLAR"

Bu arada Merkez Bankası eski Başkanlarından, Akşener'in "ağabey" dediği Durmuş Yılmaz sakin bir tweet atıyor:

"Oysa, bizim ihtiyacımız zeytin dalıydı ve kaybedecek tek kişimiz yoktu".

Kaybetmenin suçluluğu
Kendi partisine lanet okuyan, güvenilmez bir liderden ülkeye hayır gelir mi?..

Seçimde ağır bir yenilgi alıyor, sadece kendi partisi değil, onun yüzünden dahil olduğu ittifak o ağır yenilgiden payını alıyor, buna rağmen, Meral Hanım büyük bir pişkinlikle yenilginin hesabını vermekten kaçıyor.

Eğer seçim barajı yüzde 10'da kalsa, 7'ye düşürülmese, Akşener'in partisi Meclis dışında kalıyor. O kadar başarısız.

Seçimlerle ilgili sade suya tirit, millet edebiyatıyla karışık söyleminde:

"Milletimizin iradesi baş tacıdır.

(...) Demokrasiyi sadece milletle beraber inşa edebiliriz.

(...) Seçim yenilgisine ilişkin muhasebeyi açık yüreklilikle yapıyoruz".

Hani, nerede yapıyor?..

Harcı alem sözler.

15 vekil yalanı

2018 Nisan ayında CHP'den 15 milletvekili istifa ederek, İYİ Parti'ye katılıyor, İYİ Parti grup kuruyor ve Akşener Cumhurbaşkanı adayı oluyor.

Kurultayda Akşener bu "bir türlü ödeyemediğimiz diyet, siyasetteki en büyük pişmanlığımdır" diyerek, CHP'yi eleştiriyor.

"OTORİTER YÖNETİM İKTİDARIYLA MUHALEFETİYLE BÜTÜN PARTİLERE SIÇRIYOR"

Zafer Partisi Başkanı Ümit Özdağ aksi görüşte:

"CHP hiçbir zaman, biz size 15 vekil verdik, buyrun kasaya tavrı içinde olmadı".

Kaldı ki, CHP'den 15 milletvekili İYİ Parti'ye geçtiğinde, Akşener:

"Bize tuzak kurdular, Sayın Kılıçdaroğlu bu tuzağı boşa çıkardı, onun tavrı her türlü takdirin üzerinde, demokratik bir tavırdır. Demokrasi tarihimizde övgüyle yerini alacaktır."

Bakıyorsunuz, yere göğe koyamıyor, bakıyorsunuz demediğini bırakmıyor. Başka örnekleri de var, bir dediği bir dediğini tutmuyor.

Ayrıca...

Her zaman birileri ona "tuzak" kuruyor!.. Bazen başka partiler, bazen kendi partisinin üyeleri!..

Olagarşik yapılar

Son yıllarda, hele de 2018'den sonra yeni siyasal rejimle birlikte, Türkiye otoriter bir yönetime kayıyor.

O otoriter yönetim, şimdi bileşik kaplar örneği, iktidarıyla muhalefetiyle bütün siyasal partilere sıçrıyor.

Seçimden önce Kemal Kılıçdaroğlu'nun ünlü sloganı:

"Ben Kemal, Geliyorum!.."

Seçimde arka arkaya aldığı yenilgilere bir yenisi ekleniyor, sosyal medyada slogan patlıyor:

"Ben Kemal, Gitmiyorum!.."

Neden?..

Çünkü, partilerde öylesine oligarşik bir yapı var ki, sıkıysa, genel başkanı indir!..

Parti örgütleri kapıkulu durumuna düşmüş!..

Her şey genel başkanın iki dudağı arasında. Her türlü kararı tek başına alabiliyor, ardından gelsin demokrasi nutukları!.. 

Ülkedeki otoriter yapı, muhalefetin de temel niteliğine dönüşüyor.

İç dünyada gezinti

"KENDİMİ ALDATILMIŞ HİSSEDİYORUM"

Burada meraka değer bir başka nokta şu.

Ağır yenilgiye rağmen, Kılıçdaroğlu ya da Akşener ya da diğerleri TV'lere ve kürsülere çıkarak, hâlâ nasıl nutuk atabiliyor?..

Bu nasıl bir iç dünya ki, kendileriyle ya da partilileriyle hiçbir hesaplaşmaya yanaşmadan, hiçbir şey olmamış gibi, insanların karşısında hâlâ nasıl çıkabiliyor?..

Dikkate değer bir başka konu daha var.

Parti örgütleri, milletvekilleri Akşener örneğindeki gibi, kendilerine hakaret edilirken, nasıl oluyor da, hâlâ ayakta alkışlayabiliyor?..

Hangi duyguyla?..

Muhalefete oy vermiş, yüzde 48'in bireyi olarak...

Böyle bir kepazelik, tutarsızlık karşısında kendimi yalnız ve aldatılmış hissediyorum.

Editör: Yadigar Hanım