Cumhurbaşkanlığı sözcüsü ve devletin görünürdeki birkaç yöneticilerinden biri olan ve de son yıllarda sürekli parlatılmaya çalışılan İbrahim Kalın, Hürriyet gazetesinden İpek Özbey’le yaptığı söyleşi de “Cumhuriyet kuruluş döneminde fitne tohumları attı, Araplar bize ihanet ettii bizi arkadan vurdu tezini işleyip Arap düşmanlığı yarattı” diye ifadeler kullandı

Bu sözler devletimizi yöneten klikin dünyaya bakışta nasıl bir travma içinde olduğunu gösteriyor.

Baştan başlayalım…

Türklerle Arapların ilk münasebeti İslam Halifesi Ömer zamanında başladı. Çıkış itibarı ile çok kısa zamanlarda müthiş bir hızla yayılma gösteren İslam devleti tabii olarak önce İran sonrada Ortaasya’ya kadar hakimiyetini sağladı Ortaasya’da ise Göktürk devleti hüküm sürmekte idi.

Arap İslam devletinde Emevilerin iktidarı ele geçirmesinden sonra İslam dininin siyasette kullanıma açılması ve Arap milliyetçiliğine manivela olarak alet edilme dönemi başladı.

Emevi valisi olarak bölgeye gönderilen Ubeydullah işgallerini yağmalarını sürdürüp Türkleri kılıçtan geçirip yüzyıllardır yaşadıkları topraklarda bir zulüm idaresi göstermiştir.

Bu arada Türklerdeki Ali sevgisinin Ali zamanındaki adaletli yönetim Emeviler zamanındaki zulüm yönetimi ile ilgili olduğu da iddia edilir.

Emevi valisi Ubeydullah zamanında Ortaasya’dan köle olarak zorla Arap ordusu hizmetine alınan Türk gençleri zamanla ordu içinde yükselme göstermiş Emevilerin yıkılıp Abbasilerin iktidara gelmesiyle Türkler ordunun baş aktörleri, kısmen yöneticileri olmuştur.

751’de Türk - Arap ortak ordusu ile Çin ordusunun Talas ırmağı kenarındaki adı tarihte Talas savaşı olarak geçen savaşta Çin ordusunun hezimete uğratılması ve Çin yayılmacılığının püskürtülmesi ilerleyen yüzyıllarda oluşacak birlikteliğin başlangıcı olmuştur.

Buna rağmen Türkler Araplarla ilk münasebetten yaklaşık 300 yıl sonra kitlesel olarak İslamiyet’e geçmişlerdir ve bu geçişin kılıç zoruyla olmadığı bir içsel kabulü içerdiği görülmektedir.

Zaten Arap etnisitesinin Türk milletine bir olguyu zorla kabul ettirebilmesi sosyal antropoloji bilimine ters bir durum teşkil ederdi.

Türklerin doğudan batıya göçleri yüzyıllar boyu sürdü.

Türkler geldikleri coğrafyalarda hep yönetici başat unsur ve medeniyet kurucusu oldular.

Türklerin Araplarla Abbasiler devrinden sonraki ilişkileri sürekli Türklerin Arapları koruması kollaması şeklinde devam etti.

Yüzyıllar bu şekilde akarken Türkler Avrupa’nın ortasına kadar hâkimiyetlerini genişletti fakat devlet yönetiminde ileriye giden zamanın çağdaş sistemleri yerine, ortaçağda kalan ve durağanlaşma dönemine giren katı bir din şeriatı sistemini tercih etti ve geriye dönüş yaklaşık 300 yıl sürdü. Bu gerilemede 200 yıl batı ile yapılan mücadelelerde sürekli yenilgi ile sürekli geri çekilme ile sürdü.

Türklerle Araplar aynı millet değildir sadece genel olarak Türklerde ve Araplarda İslam inancı yaygındır ve yaklaşık 700 yıl Araplar Türklerin gölgesinde koruyuculuğunda tembel ve rahat bir hayat sürmüşlerdir.

Türklerin 1900’ün başlarında gerilemeleri artık kabul edilecek son noktaya kadar gelmiş iken birinci dünya savaşı başladı.

İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya bir tarafta Almanya, Avusturya, Bulgaristan, Türkiye diğer tarafta.

Türkiye batı devletleri ile savaşırken Araplar Şerif Hüseyin liderliğinde İngiltere’nin kontrolünde (Bu günkü PKK gibi) ayaklandılar Türk ordusunu arkadan vurdular, tren raylarını para karşılığı söktüler.

Şerif Hüseyin tıpkı bu günkü bölücülerin inandığı gibi, İngilizlerin kendisine büyük bir Arap krallığı vereceğine inanmıştı. Aslında bu isteği kısmen yerine geldi. Bir oğlu Ürdün diye üretilen devletin diğer oğlu da Abbasi yani Irak devletinin kralı oldular. Hicazda Suudiler, Mısırda ise kuklalar ve çok parçalı edilgen kullanılan bir Arap varlığı ortaya çıktı.

Arap dünyasındaki edilgenlik kullanılma gerileme halen de sürmektedir. Uzun yüzyıllar boyu da devam edeceğe benziyor.

Tanrının Türk milletine bir lütfü, o kadar ihanet, geri düşünce, paslanmış beyinler içinden Mustafa Kemal ve Türk milletine hizmet edecek kadrolarının olmasıdır.

Hani derler ya “Âlemde şer Oğuzda er tükenmez” diye.

Araplar (Tabiiki tümü değil) milletimizin en zor günlerinde Türk milletinin yanında olmak yerine, İngilizlerin himayesinde kendi ikballerinin peşine düşmüşlerdir. Yaptıkları kalleşliğin cezasını da görmektedirler. Bazı parası olan insanlar toplumda adam yerine bile konmazlar aslında, Arap devletlerinin de durumu budur. Bazen hürmet görüyorlarsa o kişiliklerine saygınlıklarına değil parayadır. Parayı ortadan kaldırdığınızda bir boş çuval gibi yere yığıldıkları görülecektir.

Arapların bize ihanet etmeleri bizim Araplara düşmanlık beslememizi gerektirmez, millet olarak bu coğrafyada kaderimize komşu olarak Araplar çıktı.

Devletimizi yönetecek insanlarımız komşularıyla dikkatli bir işbirliğinde olmalıdırlar.

Tabii yüzyıllardır koruyup kolladığımız Arapların bizi satmayacağına dair yüksek bir beklenti içinde olduğumuz da bir saflık olarak değerlendirilebilir.

Sonuçta Türk ayrı millettir, Rus ayrı millettir, Fars ayrı millettir, Ermeni ayrı millettir. Araplarda bize komşu bir millettir.

Aslolan Türklüktür…