Geçen yüzyılın emperyalist gücü İngiltere “Şark Meselesi”nin önemli bir parçası saymıştı . Kısaca İngiltere açısından, Osmanlının yıkılıp Ortadoğu’daki bilinen petrol yataklarına sahip olmayı amaçlıyordu.

İngiltere kısmen başarılı oldu ikinci dünya savaşına kadar iran’dan başlayıp , Kuzey Afrika’ya kadar olan bölgenin yer altındaki enerjisini kendi petrol şirketleri eliyle sömürdü .

İngiltere’nin bölgeyi sömürdüğü yaklaşık yüz yılda kullandığı enstrümanlar Arap aşiret reislerinin şahsi ikballeri, din baronlarının şahsi ikballeri ve Kürt aşiret reislerinin şahsi ikballeri idi.

70 yıl evvel yani ikinci dünya savaşından sonra bölgenin yeni emperyalisti ABD devreye artı olarak İsrail silahıyla girdi.

ABD’nin sömürme yöntemi İngilizlerin yöntemi ile aşağı yukarı aynı olarak uygulamaya girdi . Arap şeyhleri, din baronları ve Kürt aşiret reisleri 1990’lı yıllarda üretilip 2000’li yılların başlarında uygulamaya giren Büyük Ortadoğu projesinin önemli bir ayağı da Ortadoğu’nun kuzeyi yani bizim güneydoğumuz ve Doğu Akdeniz’deki enerji alanlarıdır.

Tabii komşumuz olan coğrafyalardaki siyasal sorunlar doğal olarak bizi ilgilendirmesi lazım ama evimizin içinde yaklaşık 100 yıldır bir sorunla uğraşıyoruz, uğraşıyoruz fakat bir türlü bölgede bir suhulet bir rahatlama üretemiyoruz.

Bazılarımıza göre terör meselesi bazılarımıza göre bölücülük bazılarımıza göre Kürt meselesi olarak adlandırıyoruz sorunumuzu.

Daha adı üzerinde bile uzlaşamamışız.

Hâlbuki bahsettiğimiz Kürtlerle bazı tarihçilere göre Yenisey harabelerinin olduğu yerde beraber yaşamışız.

Diyelim ki öyle değil, Sultan Alparslan’ın Malazgirt savaşımızda Kürtlerin bir unsur olduğu da iddia ediliyor. Hadi o da olmadı padişah 1.Selim Kürt Şeyhi İdris-i Bitlisi ile birleşip Şah İsmail’i çaldıranda yenmemiş mi idi?

Osmanlı Sultanı 2’nci Abdülhamit in Kürtlerden müteşekkil “Hamidiye Alayları” ile bölgeyi kontrol ettiği de biliniyor.

İngilizlerden sonra ABD’de neden bölgedeki kurduğu oyunu Kürtler üzerinden kuruyor.

Çünkü Kürtler bölgenin homojen, bir arada yaşayan, geçen yüzyılda az üreten ama az da hizmet aldığı için gelirleri bölge ortalamalarının altında kalan bir toplum.

Kürtlerle münasebetimiz kabul edelim ki iyiye gitmiyor.

Arkadaşlığımızın iyi gitmediğini bir Kürt arkadaşımın sosyal medya hesabından yaptığı nevruz kutlamasından daha iyi anladım .

Sevgili arkadaşım nevruz kutlamasını hemen hemen tüm dillerden yazılı olarak yapan bir video paylaşmış. Kutlamada tüm diller var bir tek Türkçe yok.

Yani Kürt kardeşlerimize Türkçe, İngilizceden veya Rusçadan daha mı uzak?

İyi gitmeyen arkadaşlıktan mutlaka biz Türkler de zarar görürüz, ama daha büyük zararı Kürtler görür.

Devletimizi yöneten siyasetçilerimiz için Güneydoğuda yaşayan veya Güneydoğulu olan insanlarımızın yaşadıkları sorunlara duyarsız kalmamış. Sürekli çareler üretmeye çalışmışlardır.

Mesut Yılmaz’dan, Necmettin Erbakan’a, Alparslan Türkeş’in başbakan yardımcısı iken Urfa’da topraksız köylülere tapu dağıtan fotoğrafları, Demirel’den Tayyip Erdoğan’a .

İyi kötü herkes bu sorunu kendisine dert edinmiş.

1991 yılında yani bundan 30 sene önce (Bence suikastla öldürülen ) eski maliye bakanı Adnan Kahveci raporunu aşağı yukarı şöyle yazıyor “Eğer Kürt sorununa ciddi teşhisler yapılmazsa, ciddi çözümler uygulanmazsa, Türkiye iç savaşa sürüklenir. Korkmadan sorunlara çözümler üretmeliyiz. Çünkü herkes korkup sessiz kalırsa Türkiye felakete sürüklenecektir. Her şehit olan asker ve polisten sonra Kürtlere karşı ayırımcılığın arttığına dair belirtiler vardır. Bu gizli gizli ve artan ayırımcılığı mutlaka durdurmalıyız.”

Raporun diğer bölümünde de uygulanması gereken sosyal politikaları maddeler halinde yazıyor.

Baktığımız zaman rahmetli Kahveci’nin bundan 30 yıl önce yazdıklarının bir kısmı ile yüzleştik, bir kısmı ile yüzleşmeye hızla ilerliyoruz.

Ortada bir emperyalizmin hizmetinde terör örgütü ve uzantıları var. Zaman zaman bir araya geldiğimiz Kürt arkadaşlarımızda Kürtlerin bölgede emperyalizmin kullandığı bir toplum olmaktan rahatsızlıklarını ve karşıtlıklarını dile getiriyorlar.

Ülkemiz siyasetinde terör örgütünü dışlayacak. Kürtlerle bir vatanda bir bayrak altında birlikte yaşamak üzerine kurulu politikalar geliştirecek ortak menfaatleri gözetecek bir siyasi el sıkışmaya ihtiyaç vardır.

Bu ihtiyaç hem Türkleredir hem de Kürtleredir.

Bu gidiş bölgenin tüm yeraltı ve yerüstü zenginliklerini emperyalistler götürürken hem Türklerin hem de Kürtlerin aval aval seyrettirtecek gidiştir.

Bu yazıdaki öneriler, kişisel menfaatlerinden arınmış, kalpleri milletleri için çarpan, vatansever, antiemperyalist, gerçekten milli siyasetçilerimiz varsa onlaradır.