Epeyce zamandan beri Türk Devlet yönetimini takip ederim.

Milletimizin önüne her defasında konan ve milletimizin de her türlü kabul etmek zorunda kaldığı seçenek ya 40 katır ya da 40 satır.

1960 ihtilalından sonra Adnan Menderes ABD’nin Türkiye’deki gerçek adamının İnönü olduğunu ancak anlamıştı.

Çünkü kerameti kendinde sanıyordu.

Hâlbuki çok partili hayata geçiş, geçiş esnasında yapılan ikili anlaşmaları (Oltadaki balık; emin değer) iyi anlayabilseydi, pragmatizmin etkisinde kalmasaydı belki de Atatürk’ten sonra ülkemiz genelinde bir milli hareket ortaya çıkabilirdi veya kendisi milli bir davranış içinde olabilirdi.

Denebilir ki Menderes ve Demokrat Parti milli değil miydi?

Bu günkü iktidar sahipleri ne kadar milli ise tabii ki Menderes ve partisi de o kadar milli idi.

Hâlbuki ikinci dünya savaşından sonra ülkemizin ihtiyacı ABD ekseninde uydu yönetimler değil gerçek anlamda bir milliyetçi yönetimdi.

Zaten ekonomik gelişmişliğimizin gerçek ara açılması da kuzey ve batı Avrupa ülkeleriyle ikinci dünya savaşından sonra iyice belirginleşti.

Vatansever, milliyetçi, çoğulcu demokrasiyi yönetimsel olarak tercih eden ülkeler refah ve güven içinde yılda 50 bin ile 80 bin dolar kişi başı gelirle yaşarken.

Uydu, pragmatist, tabi ve edilgen devletlerin vatandaşları kişi başı yılda 5 bin ile 10 bin dolar ile beka sorunlarıyla, güvenlik, işsizlik, fakirlik, afaletsizlik ve eğitimsizlik şartlarında yaşıyorlar.

Ülkemiz 1950’li yıllardan beri Amerikancı veya ABD etkisinde veya ABD hizmetinde iktidarlar tarafından yönetiliyor.

Amerikancı iktidarlar, cumhuriyetin kurucu kadrolarından, bütçe açığı olmayan, borcu olmayan, dünya devletleri arasında itibarı olan, 1 TL’nin 1 ABD doları karşılığı olan, ortalama büyüme hızının yılda yüzde 7 olduğu bir devlet devraldı.

Yaklaşık 80 yıllık kah ihtilalla kah seçimle ABD eksenli iktidarların yönettiği ülkemizin 480 milyar dolar borcu olduğu ekonomistler tarafından yazılıyor.

Yıllık bütçe açığımızın yaklaşık 50 milyar dolar olduğunu maliye bakanlığı verileri söylüyor.

1 ABD doları yaklaşık 9 TL karşılığında, büyüme hızımız yaklaşık nüfus artışı hızında, (yani geriliyoruz) itibardan sorarsak 80 yıldır ekseninde hareket ettiğimiz, başbakanımız tarafından askerlerine dua edilen , başkanlarına başkanlarımızın sürekli “Dostum” diye nitelendiği , ABD başkanı bizim başkanımıza randevu bile vermediği gibi , güneydoğumuzda ülkemizi bölmek için bir ordu oluşturdu .

Ülkemizi 20 yıldır yöneten iktidarı ABD oluşturdu.

Ak Partinin kuruluş hikâyesi açık kaynaklarda kısmen var.

Bazı ilgililerinin, kurucularının partinin kuruluşu ile ilgili ifşa yazıları var.

Evrende var olan her şeyin bir ömrü olduğu bir gerçektir. Dolayısı ile ABD’nin oluşturduğu Ak Parti iktidarının da bir sonu olacaktır elbet.

(İktidarlarının sonsuz olacağını, yaşanacağını sanan Ak Partililer, “28 Şubat bin yıl sürecek” diyen generallerin aradan 5 yıl geçtikten sonra kelepçelenerek cezaevine gönderildiğini unutmamalı)

Ak Partiyi iktidara getirenler şimdi kara kara düşünüyor. (Sanki ellerinde iktidarı değiştirmek için yeterinden fazla veri var gibi görünüyor)

- Ak Parti kullanım ömrünü tamamladı mı?

- Ak Parti’nin elinde ABD’ye verilecek daha ne kadar taviz var?

- Ak Parti deliğe süpürülsün mü?

- Ak Partiyi devirirsek yerine hangi dostlarımızı getirelim?

Görülen o ki.

ABD ülkemizde içinde HDP’nin de olduğu bir koalisyon istiyor .

(Bu sistem Irak da denendi. Kürt nüfus ırakta 1/6 oranında iken, Kürdistan Demokrat Parti başkanı Talabani Irak cumhurbaşkanı tayin edilmişti)

40 katır veya 40 satır işte burada önümüze çıkıyor.

İktidarda kalmak için her şeye razı, pragmatist, menfaatçi, halktan kopmuş, millet diye bir derdi olmayan Ak Parti iktidarı var.

(Birde devletten muhtemel ihale alacak yabancı şirketlerin, muhtemel alacakları için bu günden bağırış çağırış kabadayılık yapmaya çalışan milletinden uzaklaşmış, köleleşmiş yancılarda var)

Muhalefet olarak gösterilen ise HDP ile ortaklık dahil gene iktidara gelmek için her şeye razı, ABD başkanının kendilerini “Dostlarım” olarak nitelediği, belirgin, anlaşılabilen, millet için bir projeleri olmayan, etki ve hizmete girmeye dünden hazır bir takım var.

Yok, birbirlerinden farkları.

Kuklacı hep aynı.

Bu günden not düşelim.

Ak Parti kalsa da bu günkü muhalefet iktidar olsa da değişen hiçbir şey olmayacak.

Sağlam, hakkını arayan, çocuklarının, torunlarının geleceği için fedakârlık yapmaya hazır, yönetilme kararını yabancılara bırakmayacak, kendisi karar verecek bir toplum yapısına ihtiyacımız var.

Osmanlının Kaptan-I Deryası Barbaros Hayrettin’in yeğeni Oruç Reis şöyle demiş “Yaşama hakkın mücadele edecek gücün kadardır”

Milletimizin önderi de Türk gençliğine “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur" diye öğüt verdi.

40 katıra da 40 satıra da mahkûm değiliz tabii.

Ama bir uyansak artık...