BRUNSON

Papaz Brunson olayı Türkiye’ye pahalıya mal oldu. Aslında ekonomideki dalgalanma , veya başka bir ifade ile Türk Parasının ‘Dolar/Euro’ karşısında değer kaybetmesinin Brunson ile ilgisi yoktu. İktidar belki kendi açısından haklı olarak o süreci atlatabilmek için ekonomideki dalgalanmayı Brunson’a bağlamış olabilirler. Siyasette bunlar olabilecek durumlardır. Ancak Brunson gitti ama yapılan zamlar geri çekilmedi. Dolar bir nebze olsun düşmesine rağmen dolar nedeniyle yapılan zamlar yanımıza kar kaldı. Brunson’un mahkeme kararı ile bırakıldığına ben dahil Türk Milletinin yüzde 90’ının da inanmadığını düşünüyor ve inanıyorum. Brunson’a atılı bu kadar suç ortada iken yan geldi çamura battı mantığı ile salıverilmesi Türk Adaleti’ne yakışmadı. Siyasi yönden bırakılmalı mı idi, bırakılmamalı mı idi ayrı bir tartışma konusudur.

KAŞIKÇI

Türkiye, son yıllarda yaşadığı en talihsiz olaylardan birisini Kaşıkçı olayı ile yaşadı ve yaşıyor. Türkiye’yi uzaktan yakından ilgilendirmeyen bir husumeti getirip Türkiye topraklarında gündeme almak büyük bir siyaset mühendisliğinin eseri olarak görüyorum. Cemal Kaşıkçı ABD’de yaşıyor. Washington Post Gazetesi’nde de yazarlık yapıyor. Cemal Kaşıkçı aynı zamanda Suudi Arabistan , ABD ve İsrail hakkında muhalif yazılar yazan bir kişi olarak tanınmaktadır. Neden Türkiye? Başka bir ülke değil de neden Türkiye? Basit bir aşk ve evlilik olayını Türkiye’nin başına örülmek istenen bir sürecin başlangıcı olarak görüyorum. Cemal Kaşıkçı neden Türkiye’ye yönlendirildi? Neden Türkiye’de öldürüldü? Olay henüz esrarını korumaya devam ediyor. Kaşıkçı’nın ölümünü ilk önce Suudi yönetimi inkar etmeyi tercih ettiler. Daha sonra bir arbede sonucu öldürüldüğü açıklandı. Yarın bakalım daha neler ortaya dökecekler Allah bilir. Dahası Kaşıkçının cesedinin ne olduğu nereye gömüldüğü de ayrı muamma. Şimdilik söylenilen Kaşıkçı’nın naşı, Mardin kökenli yerli bir işbirlikçiye verildiği ifade edilmektedir. Önümüzdeki günlerde konu aydınlanacaktır. Ancak bu olayı Türkiye’nin başına bir çorap gibi geçirme gayretleri seziyorum. İnşallah yanılmış olmayı tercih ederim.

ANDIMIZ

İlkokullarda okutulan ve çocukluğumuzda göğsümüz kabararak söylediğimiz Andımız söylemini Türkiye’de istemeyen, daha doğrusu kaldırılmasını isteyen PKK ve yandaşları idi. 2013 yılında ‘Açılım Süreci’ zamanında PKK’nın isteği doğrultusunda Andımız kaldırılmıştı. Ben öyle inanıyorum ki; Ak Partili kardeşlerimizin %99’unun Andımızın kaldırılmasını istemediği yönünde idi. Ancak o zamanın ruhuna uygun olarak iktidar birazda kendisini bölücü örgüte karşı mecbur hissederek Adımızı kaldırmıştı. Birkaç gün önce Danıştay bu kararı kaldırdı. Ancak hala bu yanlış kararda ısrarlı olanların olduğunu görüyoruz. Başta eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve Ak Parti Başkanvekili Numan Kurtulmuş kararı pek hoş karşılamadıklarını ifade ettiler. Andımızın hangi kelimesi kimlerin neresine batıyor ki karşı çıkılıyor anlayabilmiş değilim. Eğer bu delaletten kaynaklanmıyorsa ihanet olma ihtimali yüksektir. Andımız ilk kaldırıldığı zaman MHP Genel Başkanı çok şiddetli olarak karşı çıkmıştı. Hatta Tayyip Erdoğan’a hitaben evinin önünde “Andımızı söyletmezsem namerdim” demişti. Sayın Bahçeli’nin hakkını teslim etmemiz lazım. Danıştay kararından sonra da Andımıza karşı çıkanlara çok sert açıklamalarda bulundu. Danıştay kararı karşısında sayın Cumhurbaşkanı henüz bir kelam etmedi. MEB ise; konu henüz yargıda diyerek topu taca atmayı tercih etmiş bulunuyor. Çözüm süreci fiyasko ile sonuçlandığına göre, artık Andımız tüm ilköğretim okullarında tekrar okutulmalıdır diye düşünüyorum. Bu konuda da yine son sözü sayın Cumhurbaşkanımız verecektir. Bekleyip göreceğiz.

YEREL SEÇİMLER

31 Mart 2019 tarihinde yapılacak olan Yerel Seçimlerin tarihi yaklaştıkça siyasi tansiyon yükselmeye başladı. Partiler arası aleni veya zımnen ittifaklar kurulmaya başladı. Yerel seçimlerde en zorda olan parti ise MHP olacaktır. Çünkü çok önceden kendisini bağlayan sözler sarf ettiler. İstanbul’da aday göstermeyeceğiz dediler. Ak Parti’nin yerel seçimlerde MHP’nin beklediği toleransı göstermeyeceği anlaşılınca MHP açığa düşmüş oldu. Sayın Bahçeli biraz tornistan yaparak İstanbul hariç tüm il ve ilçelerde aday göstereceklerini açıkladı. İstanbul için kendisini daha önceden bağlamasaydı beklide iyi bir aday çıkarabilirdi. Bu ise bize siyasette erken konuşmanın ne kadar zararlı olduğunu bir daha göstermiş oldu. Ak Parti yerel veya genel seçimlerde isimler üzerinde kılı kırk yararak adaylarını tespit ediyor. Bu ise Ak Parti’nin siyasette kurumsallaştığının bir delilidir diye düşünüyorum. CHP veya İYİ PARTİ henüz sahaya inmediler veya bu konuda görüşlerini henüz beyan etmediler. Ama görünen o ki; Genel seçimlerde olduğu gibi Yerel Seçimlerde de ittifakların zaruri olarak olacağı bir vakıadır.

AF MI DEDİNİZ?

MHP’nin 24 Haziran seçimlerinden önce başlattığı ve seçim sonrasında da ısrarla af konusunu gündemde tuttuğu bir gerçektir. Başka bir gerçek ise geçmişte Rahşan affı alarak tarihe geçen, AYM’nin kararı ile genel affa dönüşen affa benzemesinden endişe etmekteyiz. Allah’tan Ak Parti de başta sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere af konusuna pek sıcak bakan olmadı. Hatta dün birtakım açılışlar için Diyarbakır’da konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın affa karşı olduğu sözler henüz kulaklarımızda çınlamaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın Diyarbakır’daki konuşmasından iki alıntı;

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açılış töreninde MHP'nin af teklifine yaptığı çıkış dikkat çekti. Sayın Erdoğan, "Uyuşturucuyu af eden bir iktidar olarak mı anılacağız?" dedi.

Şimdi birileri ne diyor af. Benim mağdurum ben affettim diyorsa o başka. Ama biz asla. O zaman adil hükümet olamazsınız. Bizim uyuşturucu suçlularını affeden bir iktidar olarak mı anılmamız isteniyor?" dedi.

Başka söze gerek var mı?

NE MUTLU TÜRKÜM, MÜSLÜMANIM DİYENE VE DİYEBİLENE