Ülkemiz naylon, asparagas ve dış kaynaklı üretilen gündemlerden kurtulduğunda konuşulacak konular yönetim sistemimiz , ekonomi ve güvenliğimizdir.

Zaman zaman muhalefet partileri güçlendirilmiş bir parlamenter sistemden bahsediyor İyi Parti başkanı Meral Hanım herhalde bir araştırmaya dayalı olacak ki parlamenter sistemin desteğinin ülkemizde yüzde 62 ölçüldüğünü söyledi.

Başkanlık sistemi kişiye göre kişinin bedenine ve isteklerine göre uyarlandığı için tabiî ki tutmadı ve birçok yerden bel vermeye başladı.

O kadar yalakaca yazılmış ki dünyadaki gelişmiş ekonomilerdeki tek başkanlık sistemi olan ABD başkanlık sistemini kopya etseydik belki de bu günkünden başarılı olurdu.

Başkanlık sistemini milletimize yutturanlar son yıllarda hiç demokrasiden söz etmiyorlar hâlbuki bir devletin yönetimini incelediğimiz zaman referans alacağımız ne kadar demokrat olduğudur.

Basit bir bakışla bir ülkede vatandaşın uyacağı devletin uygulayacağı kanunları bir kişi yapıyorsa adı diktatörlük, bir küçük klik yapıyorsa oligarşi, serbest bir seçimle seçilen milletvekilleri olan bir meclisle yapılıyorsa adı demokrasidir.

Bizde nasıl bir uygulama var?

Kanun yapma yetkisi bir kişiye aittir ve yönetim şeklimiz diktatörlüktür.

Denebilir ki bu gün uygulanan başkanlık sistemi toplumdan yüzde 51,5 rey aldı, doğru rey aldı fakat bir bakmak lazım bizden referandumla istenen ve bizim verdiğimiz yönetme yetkilerini İngilizler veya İtalyanlar veya Almanlar kendi halklarına teklif edebilirlerimiydi?

Velev ki bize teklif edilen ve bizim kabul ettiğimiz yönetme yetkilerini isteyen referandum gelişmiş yerleşik bir topluma sunulsaydı yüzde 5 rey alabilir miydi tabii ki alamazdı.

O devletleri yönetenler böyle bir diktatöryal sistem getiren teklifi halkına teklif etmezler onlar etse de o halk kahrı ekseriyetle bir daha teklif edilmeyecek şekilde reddederdi.

Çünkü demokrasi bir yerleşik toplum yönetim biçimidir bizde de toplumumuz ne kadar yerleşik hal alırsa o boyutta demokrasimiz olacaktır mesele demokrasiye ulaşmak mesafesini kısaltmaktır.

Demokraside yaşamakla diğer yönetim sistemlerinde yaşamayı anlayabilmek için dünyanın en gelişmiş ve en zengin ilk 10 ülkesinin (zenginliği kişi başı gelir veya hane yıllık geliri olarak kabul etmek lazım) yönetim sistemlerine bakıp birde dünyanın ekonomisi en zayıf ve dünyanın en fakir son 10 ülkesinin yönetim sistemlerine bakmak lazım.

Demokrasi devletimizin bekası milletimizin bağımsızlığı zenginliği güvenliği mutluluğuyla ilgilidir.

Meksika ile ABD’nin Kuzey Kore ile Güney Kore’nin farkını ancak yönetim sistemiyle izah edebiliriz.

Meksika ile ABD sınır komşusudur. Meksikalılarla ABD’lileri bir duvar birbirinden ayırır, duvarın bir tarafı kişi başı yılda 8 bin dolar kazanırken duvarın diğer tarafı yılda 50 bin dolar kazanıyor.

Hâlbuki duvarın iki tarafındaki insanlar birbirinin akrabalarıdır

Güney ve Kuzey Kore’de de durum aynıdır.

Pakistan, Hindistan, Mısır, Kanada ve Avustralya İngiliz milletler topluluğu üyesidir. Bu ülkelerde her çocuk ilkokulda İngilizce öğrenir sistemsel olarak demokraside yaşayan ülkeler çok yüksek gayrisafi milli hâsılada yaşarken yönetimsel olarak demokrasiye geçemeyen devletlerde yaşayan insanlar açlık ve sefaletle boğuşuyor.

Ülke gündemine getirilen demokrasiye dönüş dünya örneklerinin en azından dengi olmalı tabiiki daha ileri bir demokrasi toplumumuzun yerleşik hal alması sürecini kısaltacak bir etki gösterebilir.

Toplumu yönetecek kanunları çıkaracak olan meclisin oluşumunun demokratik ve hür olması en elzemidir çünkü kendi seçtiği milletvekillerine kendi isteklerini oylatan bir sistem asla toplum yararına çalışmaz kişiye hizmet eder.

Meclisinizde fikri vicdanı irfanı hür bağımsız davranabilen toplum yararı gözeten minnet etmeyen milletvekilleriniz yoksa yönetim şekliniz asla demokrasi değildir.

Bir seçim bölgesinden 35 milletvekili çıkıyorsa buradan bir demokrasi ürer mi?

Mademki bir düzenleme öneriliyor toplumumuza en yararlı olacak olanını bulalım.