Evet, aslında konu çok yönlü ve derin tahliller gerektiren bir konudur. Bu yüzden biz burada mevzunun sadece bir yönü üzerinde duralım. Yani devletin mekanizmaları, temel yapıları, amaçları veya diğer fonksiyonları üzerinde değil de onun özellikleri, vasıfları veya sıfatları üzerine konuşalım. Şöyle ki, felsefe tarihinin başlangıç dönemleri olarak kabul edilen Yunan antik çag düşünürleri bile devlet olgusunu İdeal kelimesi ile tanımlamış ve vasıflandırmışlar. Değişik bir ifade ile söylersek “her sakallı dede değildir” ifadesinde olduğu gibi eski düşünürler de görünen her memleketi, onun yönetimini veya idare biçimini gerçek anlamda devlet olarak kabul etmemişler.

Zira devlet olgusunda temel unsurlar olan adalet, hakkaniyet ve ehliyet gibi özellikler aramış ve bu yüzden sürekli olarak devlet kelimesini İdeal kavramı ile özdeştirmişler. Benzeri gerekçeler ile Sokrat ve öğrencisi Platon, Platonun öğrencisi Aristo, Orta Çağ Hristiyan dünyasının önemli düşünürlerinden Aziz Augustinus, sonraki dönemlerde Thomas Aquinas, İslam düşünürleri Farabi, Ibn Haldun, aydınlanma ve modern felsefe döneminin önemli isimlerinden olan Machiavelli, Thomas Hobbes, John Locke gibi büyük düşünürler de hep İdeal devlet olgusu ve onun mahiyeti üzerinde düşünmüş ve çalışmışlar. Kısaca olarak ifade edersek, insanlığın fikir tarihinde devlet kavramı ve olgusu ile ilgili ortaya konmuş olan en önemli fikir ve düşünceler devlet yapısının adalet, meşrutiyet, ehliyet, idari ahlak, şeffaflık, hesap verirlik gibi temel mekanizmalar üzerine kurulması gerektiğini ifade etmektedir.

Peki hal böyleyken, İslam düşünce ve felsefesinde devlet nedir ve nasıl olmalıdır soruları da haliyle çoğumuzu düşündürmektedir. Hemen şunu ifade etmem gerekiyor ki, İslam düşünce tarihinde de konu ile ilgili derin ve çok yönlü çalışmalar yapılmış ve önemli düşünceler ortaya konmuştur. Hatta İdeal devlet anlayışını daha da belirginleştirmek ve onu adeta yüceltmek için Farabi gibi düşünürler İdeal devlet tanımlamasının yanı sıra “cahiliye devleti”, “batıl devlet”, “fasık devlet” gibi tanımlamalar ortaya koymuşlar. İslam düşünce tarihinde Farabi ile belirginleşen bu düşünce ondan sonra gelen İbn Rüşd, Nizamülmülk, Sühreverdi gibi düşünürler tarafından da değişik biçimlerde benimsenmiş ve desteklenmiştir.

Şimdi konu uzamasın diye bir de İslami kaynaklarda devlet kelimesinin etimolojisine, yani onun kökenine ve ifade ettiği anlamlara kısa bir bakış atalım. Devlet sözü anlam itibari ile “değişmek” “bir durumdan başka bir hale dönmek”, “bir elden başka bir ele geçmek” gibi anlamlar ifade etmektedir. Bu anlamda Haşr süresinin 7 ayetinde, devleti simgeleyen mal ve servet gibi güç araçlarının sadece zenginler arasında değil, bütün kesimler arasında dönüp dolaşması gerektiğinin vurgulanması konumuz açısından çok manidardır. Yani temel İslami düşünce açısından bakıldığında devletin bir şahsın veya bir sülalenin, bir grubun veya bir tayfanın inisiyatifine terk edilmemesi gerektiği açıkça gözükmektedir.

Hele devlet idaresinde adalet, hakkaniyet, ehliyet, şura gibi esasların kutsal metinlerin tartışmasız emirleri olduğunu söylememize bile gerek yok. Bir de en ufak miktar bile olsa kamu malına el sürenlerin cehennem ateşi ile uyarıldığı meselesi var ki, nedense bütün İslam dünyasında çoğu saray meddahı olan hocalar bu ayetleri sürekli görmezden gelmektedirler. Ayrıca söylenen bu fikir ve düşüncelerin hakikatini anlamak ve kabullenmek için illa da kutsal metinlerden referanslar aramağa da gerek yoktur. Zira insan, fıtratında var olan ve onu insan yapan akıl, ahlak, vicdan, izan gibi duygular ile de bu gerçekleri anlama ve kabullenme imkanına sahiptir.

Ama gel görelim bunları bir de Müslüman veya Türk ülkelerinin başına musallat olmuş, “ben gidersem ülke biter, partim kaybederse ülke batar” diye yaygara koparan yöneticilere ve onları destekleyen saf kalpli kitlelere anlat. Hadi bakalım yapabilir misin?

NOT: Çoğu zaman olduğu gibi bu yazıda da makalenin başlığına yazının akışı içerisinde net cevaplar vermemiş olabilirim. Aslında bunu bir az da bilinçli yapmaktayım. Çünkü başlığın cevaplarını bir az da sevgili okurların veya dinleyicilerin analiz ve tahlil yetisine bırakmanın daha verimli olacağını düşünüyorum. Zira makalenin başlığındaki birinci bölüme yani “devlet nedir” sorusuna makalenin akışı içerisinde cevap verilmiş ola bilir. İkinci bölüm olan “devlet ne değildir” sorusunun cevabını ise birinci cevabın tersi olan her şeydir, diye de cevaplaya biliriz.