Aslında makalenin başlığındaki “yanılgı” kelimesi günümüzde yaşananlar ve bu yaşananlara kadar sürüp gelen tarihsel süreç içerisinde şahidi olduğumuz bazı olaylar karşısında çok naif kalmaktadır. Lakin burada muhafazakâr kesimleri topyekûn zan altında bulundurmak veya onları tümü ile suçlamak doğru olmasa da bu kesimlerin bazen ihanete varan hatalarını görmezden gelmekte bir başka hata olurdu. Şimdi bu “ihanete varan” deyimini hatalı bulan veya bu deyimden rahatsız olacak çok sayıda insanın olacağını tahmin etmek hiçte zor olmasa gerek. Hatta bu “ihanete varan” hataların neler olduğunu sorgulayanlar da olacaktır doğal olarak. Böyle bir söylemin aşırıya kaçtığını ifade edenler de çıkacaktır haliyle.

Bu ve benzeri sorulara verilecek olan cevapları ise şöyle izah etmek mümkün. Zira, insanlığa Rahmet vesilesi olarak gönderildiği kutsal metinler ile teyit edilen, bütün durum ve hallerde doğruluk ve dürüstlükten taviz verilmemesi gerektiğini emreden İslam dininin en temel kurallarını siyasi veya ekonomik menfaatler uğruna çarpıtmak, onları bağlamından koparmak veya kasıtlı olarak değiştirmek ihanet sınırlarına varmak değil de nedir acaba? Kutsal metinlerin en temel veya olmazsa olmazları olan HAKİKAT ve DOĞRULUK olgularını adeta yamultarak, onların yerine sahte ve kurgusal tarih bilgisi inşa etmek ihanet sınırlarına varmak değil de nedir peki? Bırakın uzak geçmişin hakikatleri üzerinde yapılan manipülasyonları, hatta 100 yıl gibi yakın tarihin hakikatlarını bile kendi zamanının etken ve belirleyici şartlarından kopararak, onları kötü niyet ve kasıtlı amaçlara alet etmek başka nasıl değerlendirile bilir ki?

Bu anlamda, Osmanlı devletinin 1700 yıllardan başlayan kaçınılmaz çöküşündeki gerçek sebeplerin çarpıtılarak toplumsal kutuplaşmalara alet edilmesi söylediğimiz bu iddianın en belirgin örneklerindendir. Yahut denebilir ki, din ve inanç argümanlarını kullanarak toplumsal travmaları tarihsel hakikatlarından koparıp onları öteki kesimlere fatura etmek, toplumda ağır ve uzun süreli kutuplaşmalar oluşturmak demektir. Hatta bu bağlamda muhafazakâr kesimlerin algı dünyasında oluşturulmuş olan etkin ve belirleyici düşünceler tarihi gerçeklerden o kadar uzaklaştırılmış ve sahte inanç elementleri ile harmanlanarak toplumsal algı mekanizmalarını öylesine uyuşturmuş ki, insan ister istemez bu olanların arkasında emperyalist güçlerin olduğunu bile düşünmek zorunda kalıyor.

Aksi durumda, muhafazakâr kesimlerin; tarihin gerçeklerinden yoksun bırakılmış ve aşırı taassup duygularına teslim edilmiş olan algı dünyasında cumhuriyet, demokrasi, laiklik gibi olgulara karşı duyulan nefretin sebeplerini açıklamak çok zor olsa gerek. Hele bir de, sadece Anadolu’muz için değil hatta bütün Türk dünyası ve İslam ümmeti için Allah’ın lütfu olan kurtuluş savaşı gibi; kanla yazılmış kahramanlık destanlarımıza gölge düşürme çabaları var ki, hani derler ya, düşman başına. Ayrıca bu konular ile sıkı bağları olan, bedelini hala ödeyip bitiremediğimiz 60, 70, 80 ve 2000’li post-modern darbelerinin faturaları var ki, şimdilik o konulara hiç girmeyelim

Evet, durun bir dakikalığına, beyler. Azıcık düşünün bir anlığına. Kendinize gelin. Savunucusu olduğunuzu iddia ettiğiniz dinin en temel emirlerine kulak verin hiç olmazsa. Zira ne yalan kurgular üzerine inşa edilmiş olan sahte tarih, ne o sahte tarihin ışığında yoğrulmuş toplumsal zihniyetler, ne de o zihniyetlerin ortaya çıkardığı yönetim ve idare biçimi insanlığa fayda sağlayamamış ve sağlayamamaktadır. Tam, tersine insanlık ne çekmiş ise benzer süreçlerin sonuçlarından çekmiştir çoğu zaman. Hatta yakın tarihimizin komünizm, faşizm, sosyalizm gibi nice baskıcı rejimlerin timsalinde bu acı gerçekleri bütün yönleri ile görmek mümkün. Hani derler ya “Yalan berbat, hakikat abat eder” diye. Boşuna denmemiş bu ve benzeri sözler ama kulak verip dinleyenler için….

NOT: Makalede muhatap alınan ve eleştirilen tarafların adresi kesinlikle halk kitleleri değildir. Aksine bu kitlelere fikir önderliği yapma iddiası ile onların düşünce dünyasını yanlış istikametlere yönlendiren, kimlikleri ve bağlantıları karanlık olan sözde aydın ve sözde fikir önderleri olan kesimlerdir.