Makalenin başlığındaki “başka neler söylüyor” ifadesi daha önceki yazılarda, yaşanan hadislerin ve olayların bize söyledikleri diğer önemli hususlara temas ettiğimizi vurgulamak içindir. Sevgili okurlarımız ve dinleyicilerimiz bu makaleleri Haberek.com sitesinde bana ait olan köseden okuya veya Ekber Mecidov Youtube kanalından dinleye bilirler.

Evet, daha önceleri de vurguladığımız gibi; olayların ve hadiselerin de dili vardır. Onlar da konuşuyor bizimle. Onlar da bir şeyler söylüyor Âdem evladına. Onlar da bir şeyler anlatıyor insan oğluna. Hem de “hadi olanları anla ve yaşananları yorumla” dercesine. Kodlarımı çöz, şifrelerimi anla söylercesine. Bu anlamda Rusya ve Ukrayna savaşı, Orta Doğuda gelişen hadiseler, Kafkaslarda olup bitenler yani etrafımızı saran gelişmeler elbette bir şeyler söylüyor bizlere. Elbette bir şeyler anlatıyor hatta bir şeyler haykırıyor bizlere. Ve diyor ki, Türk dünyası ve İslam alemi olarak bizler bir an önce fırsat eşitliğine dayalı olan demokrasiye geçişi hızlandırmalı ve onun sağlam temellerini oluşturmalıyız. Bireysel hak ve özgürlükleri esas alan, fırsat eşitliğini önceleyen bu demokrasiden maksadın; toplumsal değerlerimizi veya milli kimlik kodlarımızı işlevsizleştirmek olmadığını da unutmamalıyız.

Yani milli düşünce kodlarımızın ve toplumsal değerlerimizin göz ardı edilmediği, fırsat eşitliği ve düşünce özgürlüğünün temel alındığı, özellikle de ülke yönetimine talip olanların iktidar koltuklarında kalma sürelerinin 2 veya en fazla 3 dönem ile açık bir biçimde sınırlandırıldığı bir sistemdir; bizim demokrasi dediğimiz sistem. Yoksa insanın fıtratına ve tabiatına aykırı olan bazı yaşam biçimini ve hayat tarzını özgürlük adı altında toplumlarımıza dayatmak veya o tür sözde yaşam biçimi ve hayat tarzını tebliğ veya teşvik etmek değildir elbette.

çıkarmamız gereken diğer önemli bir husus ise; üretime dayalı ekonomik modellere ağırlık verilmesi, özellikle organik tarım, hayvancılık gibi temel alanların gelişmesi için gereken her şeyin yapılmasıdır. Bu alanda değil dışa bağımlı olmamamız gerektiğini hatta bölge ve dünya ülkelerine öncülük ede bilecek potansiyele sahip olduğumuzu bir an bile unutmamalıyız. Çünkü ekonomisi üretime dayanan ülkeler önemli alanlarda dışa bağımlı olmadıkları gibi birçok ülkeyi de kendilerine bağımlı hale getire biliyorlar. Zira sahip olduğumuz coğrafyanın özellikleri, bölgelerimizin doğal olanakları da bu fırsatları bize sunmaktadır. Elbette bütün bunların yanı sıra askeri ve savunma sanayisine, özellikle de bilgi teknolojisi basta olmakla enerji alanlarına önem vermemiz gerektiğini ise her kes kabul etmektedir. Zaten son yıllar bu alanda kazandığımız uğurlar, tüm dünyada isminden söz ettiren “Bayraktarlarımız” bu istikamette kazana bileceğimiz uğurlarımızın açık belirtileridir.

Son olarak sunu da ifade etmemiz gerekiyor ki, önemli değişim ve dönüşüm sürecine giren günümüz dünyasında oluşan ve oluşacak olan birlikler bizi de yakından ilgilendirmektedir.

Bu yüzden biz de oluşturacağımız birlik ve ittifakların istikametini iyi belirlemeli, dünyaya açık ve bütün ülkelerle uyumlu olan siyasetimizin temellerini oluşturmalıyız. Ancak bütün dünya ile uyumlu, gelişmelere ayak uydura bilecek bu beraberliğin temel dinamikleri ise elbette Türk birliği ve İslam ittifakına dayandırılmalıdır. Çünkü, kimilerine naif, kimileri için de aşırı hayalci görünen bu ittifakın tarihsel tecrübeye, entelektüel birikime ve maddi olanaklara sahip olduğu düşünüldüğün de onun hiç de imkânsız olmadığı görülecektir. Ancak bunun kolay olduğunu iddia etmek hangi ölçüde naiflikse, imkânsızlığını iddia etmek de aynı ölçüde cahilliktir.