“Bir musibet bin nasihatten evladır” derler atalarımız. Evet çok doğru bir söz. Dikkat edersek çoğumuzun hayatındaki başarıların altında yaşadığımız sıkıntılar veya rastladığımız zorluklar yatmıyor mu? Hayatımızı değiştiren kararları almamızda çoğu zaman yıpratıcı ihtiyaçlar veya gereksinimler belirleyici olmuyor mu? İşte kişisel veya ferdi boyutta etkin olan bu olgu aynı benzerlik üzerinden toplumların veya milletlerin hayatında da kendisini göstermektedir. Değişik bir ifade ile toplumlar ve ülkeler de insanlar gibi karşılaştıkları musibetlerden dersler çıkarmaya çalışıyor ve böylece gelişmeye, kalkınmaya çaba gösteriyorlar.

Şimdi bu girişi yapmamın nedeni sizin de tahmin ettiğiniz gibi Ukrayna etrafında gelişen olaylar ve yaşanan felaketlerdir. Evet bu felaket sadece Ukrayna’yı, Avrupa’yı veya bölge ülkelerini değil tüm insanlığı ilgilendirmektedir. Yani bu savaştan sadece ilgili tarafların değil tüm insanlığın çıkarması gereken çok önemli dersler vardır. Özellikle de çoğu zaman çifte standart ve menfaat odaklı davranan Batının veya süper güç devletlerin bu olaylardan çıkaracağı önemli dersler vardır. O Batı ki, demokrasi ve insan hakları bahanesi ile Orta Doğu ülkelerinin altını üstüne getirdi. Milyonlarca sivil insanın üzerine; çocuk, kadın, yaşlı ve hasta demeden bombalar yağdırdı. Hem çok yakın olan tarihte. Peki bu vahşiliklerine buldukları kılıf neydi?

Elbette diktatörlük veya insan hakları ihlalleri. Yani bu ülkelerde demokrasi ve insan haklarının olmaması. Şimdi bir az aklını kullanabilen, azıcık mantık yeteneğine sahip olan insan şu soruyu sormaz mı? Bu ülkelerin başına musallat olmuş diktatörleri veya tiranları destekleyenler kimlerdi? Yahut o diktatörlerle iş birliği yapanlar kendileri olmasın? Hadi diyelim bu soruya, hani derler ya “bin dereden su getirerek” cevap buldunuz. Peki, o zaman bu diktatörleri niçin 10 yıllardır muhatap aldınız veya onlar ile iş birliği yapmağa devam ettiniz? Veya çoğu ile halen devam ediyorsunuz? Sahiden, siz Rusya’nın diktatörlükle idare edildiğini şimdi mi anladınız? Yoksa Arap ülkelerinin diktatör rejimleri ile iş birliğine devam etmenizin sebepleri oralardan sömürdüğünüz petrol veya diğer doğal kaynaklar olmasın? Peki bu diktatörlük iyi bir şeyse: neden kendi ülkelerinizde iktidarlara en fazla 2 dönem iktidar süresi tanıyor, diğer ülkelere ise, o ülkelerin başına musallat olup ve geberene kadar da iktidar koltuğunda oturmaya devam ettikten sonra o koltukları kendi evlatlarına bırakan tiranlar ile iş birliğine rıza gösteriyorsunuz? Niçin? Hangi sebeplerle? Nasıl gerekçelerle?

Evet, artık bir daha açık bir biçimde belli oldu ki, diktatör rejimler sadece bir ülkenin veya bir memleketin sorunu değil, onlar bütün insanlığı tehdit eden global tehlikelerdir. Bu anlamada umuyoruz ki, Batı ülkeleri Ukrayna’nın işgali karşısında takındığı bu tutumu tavizsiz olarak sürdürür ve onu bir prensip haline dönüştürür. Çifte standartlarından vaz geçer. Böylece bütün insanlık da şeytanın çocukları olan bu diktatör ve tiranların zulmünden önemli ölçüde kurtulmuş olurlar.

Şimdi durum böyleyken bu yaşananlardan Türk devletleri ve Müslüman ülkeleri olarak çıkaracağımız gereken dersler nelerdir? Yahut başlıkta sorulduğu gibi; biz bu işin neresindeyiz? Neler etmeli veya bundan sonra neleri öncelikli mesele olarak görmeliyiz?

Aslında bu sorulara verilecek cevaplar çok basit. Zira toplumlar gelişmek, güçlenmek, kalkınmak daha doğrusu adam gibi yaşamak istiyorsak fırsat eşitliğini sağlayacak demokrasi ve insan haklarına sahip çıkmalılar. Çünkü toplumlar kalkınmalarını ve kazanımlarını toplumsal potansiyelini harekete geçirerek elde edebiliyorlar. Ancak böyle bir durumda insanlar ülkelerinin kalkınmasına kolaylıkla katkı sağlaya bilir. Böyle bir durumda ülkenin en kuytu bölgelerinde büyüyen çocuklar bile fikir, düşünce veya bilimsel becerileri ile ülkenin kalkınmasına önemli katkılarda buluna bilir. Bunun örnekleri bütün toplumlarda mevcut. İşte, ölene kadar iktidar koltuklarında oturan diktatörler böylesi ortamların oluşmasını engelledikleri için toplumların gelişmesine ve kalkınmasına mâni olan en önemli sebeplerdir. İşte bu sebepten dolayıdır ki ister Batıcı olsun ister Doğucu ister Sosyalist olsun ister Liberal ister dinsiz olsun ister dindar, kim diktatör rejimlere veya diktatörlere en ufak bir müsamaha gösteriyorsa; onlar insanlığa karşı cinayeti işlemiş oluyorlar.