Atinalı “Platon” devleti büyütülmüş insan olarak tasvir eder.

Belki de basit ama devleti en net anlatabilen bir tanım sayılabilir.

Türk dünyasında devleti anlatan, en bilinen söylem, Osmanlı Sultanı Kanuni Sultan Süleyman’ın “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”

Kanuni bu sözü söylerken devleti, insanın nefes alma ihtiyacına yakın bir yerde tutuyor ve halkın da devlet varlığını bu denli önemsediğini anlatıyor.

Devlet varlığı, devlet sahibi olmak Türk milleti için bir varoluşsal olaydır.

Ortaçağ siyasi yapılanmalarında kısmen din etkisi görülse de Türklerde devlet yapılanması genellikle millet tanımı üzerinden oluşmuştur.

Türkler bilinen tarihleri boyunca 17 büyük devlet kurmuş. Devletlerimiz bir eksiği ile (Safevi Devleti) Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanlığı forsunda bayraklarıyla temsil edilmektedir.

Dünya ölçeğinde ve Türklerde devlet aynı zamanda bir sosyal örgütlenmedir.

Avrupa halkları, İsviçre ve İtalyan köylülerinin komünal birliktelikleriyle oluşturduğu ilk sosyal devlet yapısının çok ötesini Türk başbuğu Bilge Kağan daha 700’üncü yıllarda kurmuş ve Orhun yazıtlarındaki Balballara şu sözleri kazımıştı;

“Türk beyleri işitin.

Türk milletinin mutluluğu için gece uyumadım, gündüz durmadım. 29 sefer yaptım. Başlılara baş eğdirdim, dizlilere diz çöktürdüm, açları doyurdum, evsizlere ev verdim, çıplakları giydirdim.

Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe senin ilini (Devletini) töreni (Kanunu) kim bozabilir.”

Türk milletinin devlet tarifini de Bilge kağan Platon’dan birkaç yüz sene sonra muhteşem yapmış.

Tarihçiler tarihi tarif ederken, tarihin bir milletler ve milletlerin kurduğu devletlerin birbiriyle olan mücadelesi Tarihi olarak nitelerler.

Tarihten milletler mücadelesini çekip aldığınızda geriye sadece “Sanat tarihi” kalır.

Özellikle 1789 Fransız ihtilalinden sonra toplumların milletleşme çabaları sonucu oluşan devletler tabii olarak her millet için devlet varlığı ve devlet sahibi olmanın önemini daha da arttırdı.

Dünyada yaşanan bu süreç milli olmayan imparatorlukların yıkılmasına, varlıklarını sürdürememesine sebep oldu. Avusturya- Macaristan, Osmanlı, Rus çarlığı hanedanlarının yıkılması sonucunu getirmiştir.

Ruslar 1500’lü yıllarda bir knezlik olarak Türk Altın ordu devletine haraç veren yapıda iken, İngiliz desteğiyle dünya ticaret yollarında rakip olması gerekçesiyle desteklenmiş büyümüş sonunda kendisini üreten gücün de başına bela olmuş bir millet olmuştur.

Dünya siyaseti bize bir gerçeği çok acı bir şekilde göstermiştir ki, milli kimliğinden ayrılan, kopan devletler, milli kimliğiyle devam eden devletlerin avı olmuşlardır.

ABD’yi biraz ayrı tutmak lazım.

ABD bir menfaat imparatorluğu olarak kurulmuş ve devam etmektedir. ABD kurulduğunda kıtada bir milli kimlik söz konusu değildi. Aztekler, Kızılderililer, İnkalar, Mayalar milli kimliğe ulaşmış toplumlar değildi.

Dünyanın son yıllarda yaşadığı salgınlar, krizler, sorunlar sonuçta milli kimliklerini koruyabilen, milli hedefleri olan ve nitelikli yöneticileri devletlerinin başına getirebilen milli devletlerin ayakta kaldığı, milli kimliklerini oluşturamayan, milletleşemeyen, milleti için fedakârlık yapma yetisine, bilgisine, sahip olmayan yöneticileri başına getiren devletlerin ise sarsıntı geçireceği zamanlarda yaşıyoruz.

Bu yıkılmalara veya sarsıntı geçirmelere en anlamlı örnekleri son 20 yılda yaşıyoruz.

Irak, Suriye, Libya gibi devletler artık yok hükmünde.

İran 40 yıldır ambargo halinde yaşamasına rağmen bir türlü yıkılmıyor (İran’da yaşayan Azeri Türklerinin bağımsızlık mücadelesini destekliyorum.)

Bu günlerde yaşadığımız Rusya- Ukrayna krizini de bu bağlamda değerlendirmek lazım.

Ruslar, Milletleşmiş, emperyalistleşmiş, kendilerine milli hedefler gösteren iyi yetişmiş bir lider ve kadro seçmiş bir Millet (Ruslar tarihsel düşmanımızdır. Dostluk gösterilerine de inanmayız. Ruslara karşı her daim tedbirli olmak zorundayız. Ama gerçekleri de ortaya koymalıyız)

Ukraynalılar milletleşememiş, milli hedefleri oluşturamamış, iyi niyetli belki de cesaretli ama donanımı eksik bir kişiyi ve kadroyu kendisine yönetici seçmiş.

Av olacak ve başkalarının kendisini bedelini alacakları şekilde

Kurtarmasını bekleyecek.

Bir şişe su 100 TL o da varsa. Un, yağ, tuz yok. Ekmek yok.

Başına geleceği bilecek, dağın arkasını görecek öngörüde yöneticisi yok.

Sadece akbabalar değişecek.

Biz Türklere çevremizde yaşananlar ders olmalı.

Tüm ekonomik bilgisi askerlikte kantincilik olan, tüm askeri bilgisi askeri birliğin 3-5 revir nöbetini tutmak olan.

Üniversitede doçentlik sınavını bile veremeyen, ordusunun amirallerine “Zevzekler” diyen, devşirme

sevdalığı yaşayan, dış etkide hareket eden, melez siyaset yapıyorum diyen, cilalı insanları değil.

Yüreğinde Türklük sevgisi olan donanımlı mütefekkir, cesaretli ama çok bilgili insanlarımızla yürüyebilirsek ekmeğe suya muhtaç olmayız.

Çünkü o devleti ayakta tutar, devlet de milletine sahip çıkar.

Bizde Zelenskiler var mı?

Lütfen herkes biraz çevresine dikkatli baksın…