Devlet halkın dinamiklerinden oluşan stratejisini oluşturan halkın sosyal devamlılığını yaşatan organik bir teşkilattır başında Bir Cumhurbaşkanı ve yürütmeyi sürdüren bakanlar kurulu ve onlara yasamayı öneren halkın içinden seçilmiş bir meclisi vardır. Devlet demek, anayasa demektir. Bu nedenle Cumhurbaşkanı anayasaya bağlılık yemini eder tüm yurttaşların eşit haklar altında yaşamasını dış dünyada devletinin hak, hukuk, adaletini, gözetir örf ve kültürünü, menfaatlerini gözetir temsiliyet yetkisini taşır. Türkiye Cumhuriyeti üniter bir devlet ve devletçi duyguları hazları çok yüksek olan bir vatandaş toplumundan oluşur içerde ve dışarda yüksek temsiliyet onuru ister. Lozan görüşmeleri sırasında İnönü’yü küçük bir koltuğa oturtmak isterler. İnönü, koltuğun neden küçük olduğunu sorar onlarda koltuk bittiği için size bu kaldı derler. İnönü etrafındakilere dönerek; siz yeni bir koltuk bulunca haber verin ben yine gelirim diyerek görüşmeleri terk eder.   İşte devlet adamlığı, işte asalet, bir millet ancak böyle temsil edilir.

İnönü’ye minnet ve saygılarımla...                  

Şimdi…

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin coğrafya konjonktüründen devletin iç siyaseti ve dış siyaset politikasının iyi okunamamasından kaynaklı birçok doğru ya da yanlış adımlar atılıyor. Devletin liderinin Erdoğan'ın Almanya'nın İsrail'in Gazze'deki operasyonuna yönelik tutumunu eleştirmesinde haklılık payı yok mu? Tabii ki var. Ama haklı olmak normalde insana güç verir, oysa baktığımızda Alman tarafında hiçbir tesir gücü olmadığını görüyoruz.

Gerek Alman Cumhurbaşkanı, gerekse de Şansölyesi söylediklerinden ikna olmadıklarını en güçlü ifadelerle belirttiler, hatta Scholz "Absürt" dedi. Absürt ne demek? Saçma, abes... Bir devlet başkanının muhatabından böyle bir tepki alması utanç verici değil mi?

Neticede Erdoğan'ın çıkışlarının Gazze'deki Filistinlilere bir faydası oldu mu? Olmadı. Arabuluculuk yapma çabaları karşılık gördü mü? Görmedi.

Peki, AKP liderinin sert çıkışlarının Türkiye'ye bir faydası oldu mu? Schengen vizesi kuyrukları azalacak mı? Hayır. Türkiye savaş jeti ihtiyacını halledebildi mi? Hayır. AB süreci canlanacak mı? Hayır.

Ama Erdoğan ülkede iktidardan bağımsız medya kalmamış olmasının getirdiği propaganda gücü sayesinde tabanına anlatacak yeni bir içi boş zafer hikâyesi buldu. Oysa aynen ekonomide olduğu gibi Erdoğan'a seçim kazandıran hamlelerin, Türkiye'ye dış politikada hiçbir somut getirisi olmuyor, aksine ülke dünyada zemin kaybediyor. Yukarda İnönü’yle ilgili paylaştığım küçük alıntıdan ne demek istediğimi anladınız.                                            

Şimdi Gelelim Filistin meselesine topraklarda bir insanlık trajedisi işleniyor kanlı çatışmalar oluyor, Filistin halkı açlık sefalet ilaçsızlık içinde tüm dünya seyirci kalıyor deniyor ve bunu şova çevirmeye çalışan siyasi atraksiyonlar yapılıyor Filistin’e ambulans uçaklar yardım koridorları insani yardımlar yapılıyor buraya kadar her şey güzel ya Van ilinde ambulans gelmediği için çocuğunu hastaneye götürmek için çocuğunu çuvalda taşıyan yaşatma umuduyla ölüsünü taşıyan baba, Hatay depreminde cenazesini kefenleyip motosikletle götüren baba devletin KYK yurtlarında yarı aç öğrenim görürken asansör kazasında yitirilen öğrenciler, ev kirası ödeyemediği için intihar eden aile babaları SMA hastası olup ilaçlarına ulaşamayan bebekler.

Devlet anayasasının en önemli kuralı devleti yaşatmak için halkını mutlu ferah müreffeh tok yaşatmaktır, sen vatandaşından esirgediğin devlet kazanımlarını başka halklara harcar tüketirsen bu devlet yönetmek olmaz devletin kazanımlarını halkının gözünün içine baka baka harcamak olur. Devlet yönetmek devleti temsil etmekten çok bunun adı devleti teslim etmektir. Devlet yönetmek devlet adamı olmak iyi bir teşhis kabiliyetiyle temsil kabiliyetine dönüşür saygılarımla…