19 Temmuz 1979 günü Suriye’ye geçmek üzere Öncüpınar sınır kapısındayım. Kilis o zamanlar ilçeydi ve Öncüpınar az sayıda insanın giriş-çıkış yaptığı bir kapıydı. Öyle olunca o kapıda görevli memurlar kendisini kral sanırdı. Sırf hafiften sarkık bıyıklarım nedeniyle genç bir memur militan sorularıyla bayağı terletmişti beni. Bir türlü çıkış kaşesi basmıyordu pasaportuma. Patırtı kütürtü derken, daha sağduyulu 50’li yaşlarda diğer bir görevlinin araya girmesiyle Suriye’de buldum kendimi...

O günlerde Suriye ve Irak birleşerek tek devlet olmanın görüşmelerini yapıyordu. Dolayısıyla Saddam Hüseyin’in Irak’ı ile Hafız Esat’ın (baba) Suriye’si pek iç içeydi. Arap devletlerinin çoğunda Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat düşmanlığı vardı. Ki sonradan suikastla öldürülmüştü zaten. Irak ve Suriye birleşerek bir ölçüde Mısır’dan daha etkili olmak, Arap dünyası adına dünyada kabul görmek rüyasındaydılar.

Halep Üniversitesinde daha ilk günümde büyük bir sürprizle karşılaştım. Fakülte koridorunda duvar boyu bir bölge haritası vardı ve bu haritada Türkiye’yi kırpmışlardı. Hatay olduğu gibi Suriye’nin toprağı olarak çizilmişti, resmi bir kurumun resmi haritasında.

Hemen “ne bu” diye sordum yanımdakilere. “Orası bizim” cevabını alınca bir tartışmadır başladı ve Baascılar bizi tanımış oldular. Dayanışma içinde olan Suriyeli ve özellikle Irak’ın Baascı öğrencileri fikriyatımızı öğrenir öğrenmez yüklenmeye başladılar. Çamura yatma huyumuz elhamdülillah hiç olmadığından, katıldığımız tartışmalardan duydukları rahatsızlıkla bizi hedef tahtasının nişangahı yaptılar. Ve ben Halep Üniversitesinde bulunmam gereken süreyi tamamlayamadan oradan ayrılmak zorunda kaldım.

Sonraki yıllarda diğer Arap ülkelerinde de bulundum. Hatta Ürdün’de Cezayir’li Türk düşmanı bir öğrenciyle yaşadığımız bir anıyı “Araplar Türkleri Neden Sevmez” başlıklı bir makalemde yazmıştım.

Demem o ki, Arap ülkelerini teorik bilginin dışında yaşanmışlıklarımızla da biraz biliriz. Lokantalarında yemek yedik, sokaklarını arşınladık, üniversite koridorlarında dolaştık, köylüsüyle de şehirlisiyle de arkadaşlıklarımız oldu ve bu zamanlarda Suriye’de veya başka bir ülkede Hafız Esat’a (Esad), Beşşar Esat’a veya herhangi bir Esat’a ESET diyeni ne duydum ne de gördüm.

Zira yıllardır Türkiye’de, Arap dünyasında, Orta Asya’da, İran’da ve birçok beldede Esat’a “Esat” derler. Sahi ilk olarak kim “Eset” demeye başladı milenyumların Esat’ına? Yerli mi, yabancı mı? Bir düşünün bakalım…

Bakın egemen güçler hemen yanı başımızda bir Kürt(!) devleti kurmaya çalışıyor. Binlerce TIR mühimmat, erzak, ağır-hafif silahlar, maaşlar, giysiler, barınaklar, üsler, sayısı yüzbine yaklaşan ordular(!)… Yanı başımız dediğimiz yer bugün Suriye sınırları içinde, yarın doğumuzda-güneydoğumuzda.

Doğu Perincek bundan onlarca yıl önce “Fırat’ın Doğusu” ifadesini boşuna mı kullanmıştı? Şimdilerde ise “Fırat’ın Batısı” boşuna mı dillendiriliyor?

İki basit soru.

1- Mevcut konjonktürde sözde Kürdistan nerede kurulacak? Fırat’ın doğusunda, yani Suriye’de. Peki bir ülke, yani Suriye kendi sınırları içinde bir devlet kurulmasını ister mi? Elbette hayır.

2- Sözde Kürdistan yakın gelecekte nereye genişletilmek istenecek? Fırat’ın batısına, yani Türkiye’ye. Peki bir ülke, yani Türkiye sınırları şehit kanıyla çizilen (bazı devletler gibi cetvelle değil) vatanı bölünsün ister mi? Elbette hayır.

Malum, matematikte iki (-) eksinin çarpımı artıdır. İki “hayır” cevabının sonucu da artı olmak zorundadır. Bizler elbette kimin ne zaman Türk Milletine neler yaptığını unutmadık, Türkiye’nin ekmeğini yiyip de Türk düşmanlığı yapanları da Bayır Bucak Türklerini de Kerkük’ü de Telafer’i ve diğer yerleri de…

Yeni dünyalar kurulurken Türkiye’yi dışlamak isteyen, bölmek isteyen, tehdide yeltenen, ekonomik olarak çökertmek isteyen iç ve dış düşmanlara dikensiz yol açmamak için Esed’e Esat demenin zamanı geldi mi? Hesabını kitabını, şeklini şemalını de diplomatlar yapsın. Ne dersiniz?

Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun Türk Vatanın ve Türk Milletinin birliğinden, dirliğinden yana olanlara, Türkiye'nin güçlü olduğunda özünü hatırlayacak olan asimile olmuş Türklere…