Muhteris kifayetsizliğin arzı işgalidir hınç. Hınç, ihtirasla besledi kendini. Hınç hakkaniyetin, adaletin, ahlakın, imanın kalelerini bir bir yıkıp, birilerinin önünü açarak, birilerinin yeni zaferler kazanmasını sağladı. Hınçla maddi manevi almak istediklerini alanlar, daha çok kazanıyor, daha çok büyüyor, daha çok güç sahibi oluyor. Hınç, asaleti de alaşağı ederken, Foseptik çukurlarda mavi boncuk aramayı, içtenlikli insanlara bıraktı...

İstanbul sözleşmesi, Avrupa tarafından hazırlanan 82 maddelik ve ilk Türkiye'nin imzaladığı bir sözleşme..

Sözleşmeyi imzalayan sekiz ülke uygulamıyor. Diğerlerinde ne kadar uygulanıyor bilemiyorum.

82 maddenin 82'si de kadına şiddet, cinsel taciz, çocuğa yönelik cinsel taciz mi?

İstanbul sözleşmesi diyince ilk akla gelen kadına şiddete hayır.

Tabii ki kadına şiddete hayır.

Çocuğa şiddete hayır.

Hayvana şiddete hayır.

Doğaya şiddete hayır.

Erkeğe şiddete hayır.

Kısaca her canlıya şiddete hayır.

Ne oldu da Adem'in sağ kaburgasından yaratılan kadını bir İstanbul sözleşmesi koruma altına aldı?

Kaldı ki korumak bir tarafa dursun, araştırıp mağdurun en mağdurunu da dinlediğinizde bir örnek anlatayım burada:

“Bir F16 pilot eğitmeni eşi tarafından aldatılıyor. Kadın da bunu kabul ediyor ve diyor ki “Korkuyorum beni öldürebilir"

Eğitmen subay beylik silahını teslim etmesine rağmen, lojmanından uzaklaştırma alıyor.

(Boşanma davası ne zaman biter meçhul)

İstanbul sözleşmesiyle kadın ölümleri her geçen gün artmakta. Haziran ve Temmuz 2020 arasında toplam 60 kadın, yani kayıtlara geçtiğine göre her gün bir kadın öldürülmüştür.

Hızla artan boşanmalar, çocukların bu süreçte yaşadığı psikolojik duygusal çöküşler, ebeveynden uzaklaştırılarak yabancılaştırmak, çocuklar kullanılarak süresiz alınan nafakalar.

Nafaka hapis cezaları. Sadece kadının beyanını doğru kabul edip, cinselliğin ne olduğunu bile bilmeyen bir çocuğa öğretmenin nerene dokundu diyerek soruşturmaya gerek duymadan haysiyetli insanların da toplum gözünde itibarsızlaştırılması..

Bir mağduru koruyayım derken, yeni mağdurlar yaratan İstanbul sözleşmesinin asıl amacının mağdur yaratmak gibi bir misyon yüklendiğini düşünmeye başladım.

Türkiye'yi şimdi de yine demokrasi adı altında kadın erkek (bir de toplumsal cinsiyet diye bir şey daha var ki içler acısı) adı altında bölüp ayrıştırmaya, aile yapısını birliğini bozarak foseptik çukurunda boncuk aratırken, bizi kıskanan batının ihtiraslarının beslediği hınç ile kuş tüyü yataklarında uyuduğunu düşünüyorum.

O vakit ne diyoruz “HAYDİ KIZLAR GÜÇ BİZDE...” Güç bizde bizi evvelde ezelde her nerde olursa olsun kızdıran, canımızı sıkan, biriken, körüklenen bütün öfkemizi erkeklerden çıkarabiliriz.

Baban ananı dövmüştü unuttun mu? Al öcünü..

Kaynanan seni oğluna şikayet ettiği için kocandan dayak yemiştin ya, al öcünü..

Kocan internette fingirdediği için söylenmiştin ya, duyduğun hakaretin sebebi yine bir kadındı ama al öcünü..

İki damla dökeceğin gözyaşıyla süresiz uzaklaştırma alabilirsin.

Korkma istediğini yap.

İstanbul sözleşmesi gibi bir silahın var.Sorgu, sual yok. Senin dediğin yeter..

Düşük not alırsan öğretmene iftira at, internetten bulduğun erkek arkadaşına çıplak resim gönder, yanaşınca da böğür.

Haydi kızlar boşayın kocaları, süresiz aldığın nafakayla evlilik, arkadaşlık sitelerinden bulduğun sevgilinle rakı masalarında poz ver.

İşsiz kalır da nafakanı ödeyemezse attır mahpus damlarına..

Ha, yeni sevgiline şunu da de “Kocam istemediğim için bana ilişmeye kalktı hapse attırdım. Akıllı ol!” erkenden deki seni yatakta boğazlamasın.

Oğlunu, kızını merak etme yeni bir cinsel kimlik arayışıyla Taksim'in arka sokaklarında, sakın sen rahatını bozma, İstanbul Sözleşmesi yardımında.

Bütün bunlar aklıma ılık suya konulan kurbağanın hafif hafif ısıtılarak haşlanmasını getiriyor.

Bir batağı çıkarıp atlantisleştirmeye gerek yok diye düşünüyorum.

Bey, beyi doğurmaz hemcinslerim beyi ana doğurur.

Eşitlik diye diye sistemin kölesi olduk. Bir tabut taşımadığımız kaldı. Anlam ve mana kavranmadan, teptiğimiz yolların bizi nasıl tekmelediğini kimsesiz kaldığımızda anlayacağız.

Her şeyden önce anneyiz, o erkekleri biz yetiştiriyoruz.

Dip not: İstanbul sözleşmesini bir kadın olarak savunmuyorum. Sizleri de araştırıp, hafızalarınızı tazeleyip, ne istediğinizi bilerek sokaklara dökülün diyorum.

Benlik, senlik kavgasında biz gitti, hep kabukla oyalandık içimizdeki öz gitti.

Mümkünse muhabbetle değilse sevgiyle..

Bu yazıyı altı ay kadar önce yazmıştım.Dün gece yasa iptal edildi.. Şimdi iptali protesto edenler şunu mu demek istiyor?

"Evet, yasa yaşatmaya yetmedi ya da yetirilmedi ama ısrarla o yasa korusa da korumasa da dursun."

Nasıl bir ironi yukarıda, yazımdaki olaylar tamamen gerçektir Avukat arkadaşlarla duruşmalarını izlemeye çalıştık.. Gerçek mağdurlar yarattı, cinayetlere zemin hazırladı. Arsız, edepsiz, sokakta burada zikredemeyeceğim pankartların altına girdi. En son Dünya Kadınlar Günü'nde Atatürk Cumhuriyeti'nde doğan, büyüyen, okuyan CHP İstanbul İl Başkanı, "Atatürk" demekten imtina eden Canan Kaftancıoğlu'nun gece yürüyüşüyle.. Bahane lazım.. Kadınları sokağa döküp, yalnız kaldığında arkandaki kalabalığı unutma pankartlarıyla milletin kadınının, kızının saf, masum duygularıyla oynama haklarını “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır”la meşrulaştırıyor. Lütfen bir kez daha düşünün.