SİNEMA VE TİYATRO

Seçmek icat etse hiç tereddütsüz tiyatro derim. Ben her zaman tiyatroyu daha yerli, daha bizden, daha millî bulmuşumdur. Sinema sanaldır, sizi aldatır. Sinema aslında bir propagandanın ürünüdür, bilinçaltına çalışan asla engellenemeyecek bir taarruzun silahıdır. İllüminati, denilen insanları ele geçirme fikri; sinemayı çoktan kucağına almıştır bile. İzlenen her film, zihninizde emperyalizmin düşürdüğü bir kaledir. Eğer çok dikkatli ve bilinçli değilseniz sanal bir esir olma yolunda hızla ilerliyorsunuz demektir.

Ülkemize zaten ne gelmişse bizim bloğumuza, milliyetimize, kültürümüze darbe vurmak için değil mi? Evet, dünyayı tanıyalım, dünyaya karışalım, asla buna karşı değilim. Ancak modernleşme adı altında bilincimizi esir etmek de nedir? İnsanların kimliğini sevmesi ve korumasından daha doğal ne olabilir? İşte sinema bunları ayakaltına alarak hareket eder.

Homurdanmaların başladığını duyar gibiyim. Aramızda çok çok iyi sinema seyircileri vardır hatta çok kaliteli filmler de yayınlanıyordur. Söylemeye çalıştığım, sinsi bir oyun üzerine esaslarını kuran sanat(!) yapıtlarına dikkat etmemiz gerektiğidir. Varlığımı hiçe sayan düşünce ne olursa olsun bir insan olarak kendimi savunmak istemem; kimlik refleksimin sonucudur. O yüzden milliyetimizin düşmanlarına dikkat etmeliyiz.

Sanatın laboratuvarı olmaz. Sanat; icracısı sanatçı zihninde, kalbinde, gönlünde, kafasında yoğrulur. Sinemada laboratuvar vardır. Bir sahne için onlarca çekim yapılır, yeri gelir filme yıllar gider. Yapıt önümüze gelene dek stüdyolarda yeniden şekillenir ve ortaya sanal, soyut, cansız bir ürün çıkar. İçinde gizli mesajların, üzerinde gizlenmiş renk/ şekil/ sembollerin olduğu silah artık hazırdır. Hele modernleşmeye meraklı III. dünya ülkesi de varsa hemen yayına başlanır. Hâlbuki tiyatroda böyle aşamalar mevcut değildir. 

Tiyatroda durum farklı: Canlı bir sanattan bahsediyoruz. Sinemadaki edilgen tutumunuza nazaran daha etken olduğunuzu söyleyebilirim. Hatta her ne kadar görsel olsalar da ben tiyatronun sinemadan daha görsel olduğu fikrindeyim. Teknolojik laboratuvarlara bulaşmadan tiyatrocunun önünüzde icra ettiği temsil ile sinema karşılaştırılabilir mi?

Sanatçının doğasında yer alması gereken eleştirel tutum, sinemada da kendini gösterecektir. Her sinemacı; milliyetimize, dilimize, dinimize, vatanımıza düşman değildir. Zaten herkesi düşman görmek gibi bir alışkanlığım da yok ancak söylemek istediğim; emperyalizme bile düşman olsa her insan, doğduğu topraklara benzer. Ortaya koyacağı yapıtta o milletin izlerini görürsünüz. Eser, sizden değildir. 

Açıkça söylemek gerekirse oyuncusu, yönetmeni, kadrosu Türk ve Atatürk düşmanından oluşmuyorsa yerli filmlere giderim. Amacım, Türk sinemasına katkıda bulunmaktır. Bizim sinemamızın da gelişip dünyaya açılması elzemdir. Ancak toplumdan ben bu hassasiyeti okuyamıyorum. Örneğin şöyle tipler tanıyorum: Vestern film tutkunu, Hint filmi sevicisi, Holivut hayranı, Avrupa filmi severi… Bunlara ne gerek var? Evet, dünyanın ortak değerleri vardır: adalet, iyilik, doğruluk, hak gibi. Tema itibarıyla herkesin buluşabileceği ortak paydadan hareket eden yapıtlar evrenseldir. Ama bize ve dünyaya bizi anlatacak filmlere ihtiyacımız var. O yüzden yerli filmlerin desteklenmesi görüşündeyim. Tiyatroda böyle bir hassasiyete gerek yoktur. Zaten tiyatro; menşei itibarıyla Türkiye’ nindir, kazanan bizim oyuncumuzdur, alkışlanan bizim sanatçımızdır. Öyle çok absürd bir durum söz konusu değilse tiyatroya harcanan para, millî ekonomiye katkıdır. 

Olaya daha millî bir bakışla yaklaşmak icap ederse tiyatro, Türk kültür ve edebiyat tarihinin parçasıdır. Hatırlayacağınız üzere bizim ‘‘Geleneksel Türk Tiyatrosu’’ adını verdiğimiz bir kültür-sanat birikimimiz var. Ancak aynı tecrübeye sinemada sahip değiliz. Tabi ki sinemayı gayr-ı millî olarak yaftalamak istemiyorum. Bu, sinemanın sadece ithal olmasıyla açıklanamaz. Sinema teknolojisinin XX. asırdan sonra gelişmesi de önemli bir etken…

Meddah bir Rum’ u canlandıracaksa Rumca değil Türkçe’ yi Rum aksanıyla konuşup izleyicileri eğlendirmeye çalışırdı. Tuzsuz Deli Bekir de üç beş argo kelime kaçırmıştır ağzından. Tiyatronun belki dilimize en büyük zararı(!) buydu. Sinemanın sadece dilleri değil kültürleri de yıkmayı hedeflediğini düşünüyor ve söylüyorum. Sinema kültürünün Türkçe’ nin kucağına bıraktığı yabancı kelimeler, dilimize yerleşmeye ve dilimizi bozmaya devam ediyor. Bu yönüyle de tiyatro daha usturuplu daha hassas geliyor bana. 

Aynı minvâlde düşündüğümüzde sinemada ünlüler; yabancı, bizden değil, başkaları… Sinema, zihnimize emperyalizmin kuklası ünlüleri sokuyor. Burada anlaşılmasın ki tüm sinema artistleri için böyle düşünüyorum. Yukarıda da izah etmeye çalıştığım gibi hareket noktası doğruluk, iyilik, adalet… olan tüm yapıtlar, tüm artistler bizim de kültür dairemizde değerlendirilebilir. İşaret etmeye çalıştığım; bize sunulan ünlü, bizim ünlümüz değil! Tiyatro ise sanatımızın kendi sanatçımızı yarattığı bir süreç olarak karşımızda duruyor. Alkışladığımız aslında arkadaşımızdır, kapı komşumuzdur, abimizdir, ablamızdır. Tiyatronun bize dayattığı, zihnimizi ele geçirmeye çalıştığı bir ünlüsü de yoktur. Ancak millet severse tiyatrocu ünlenir. Bu yönüyle de tiyatro, daha etik ve etken; sinema, daha emperyalist ve edilgendir. 

Tiyatro, sinemaya nazaran daha ulaşılmazdır. Sinemaya her yerde gidebilirsiniz; TV’ den, bilgisayardan, tabletlerden hatta cep telefonundan bile film izleyebilirsiniz. Ancak tiyatro, bu kertede kolay ulaşılabilecek bir sanat değildir. Sinema, sizin ayağınıza gelir ya da getirilir ancak siz tiyatroya gidersiniz; tiyatro size gelmez. Birkaç absürd güldürü programları dışında zaten tiyatroyu televizyondan izleme lüksünüz de yoktur. Sinema, televizyonda yayınlandıkça ünlenir. Ancak tiyatro öyle değildir, bir ağırlığı vardır, televizyona düştüğü anda tılsımı bozulur. 

Sonuç olarak tiyatronun tutarlı yanlarını ortaya koymaya çalışırken sinema üzerine düşüncelerimi de aktardım. Farklı görüşler çıkabilir, bu doğaldır. Hatta bırakın sinemayı tiyatroyu da sanatı da sevmeyenler olabilir, ona da saygı duyarım. Modern Türk tiyatrosunun tarihimizdeki kökleri olan köy seyirlik oyunlarını, Hacivat-Karagöz’ ü, kuklaları, Meddahları, ortaoyunlarını, geleneksel Türk tiyatrosunun diğer şube, kahraman ve karakterlerini selamlıyorum.


Yücel ÖNDER

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi