
TİYATRO ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Her hafta mutlaka bir oyun izlerim. Konu ve oynayanı itibarıyla çok merak ettiğim oyunları da eklersek ayda 6-7 temsile giderim. Evet, bir toplumun gelişmişlik düzeyini salt tiyatro izleyicisi sayısı belirlemez ancak tiyatro da kültür-sanat içinde önemli bir şube ve millet düşüncesinin gelişmişliği adına önemli bir ölçüt… Bunu böyle kabul etmek gerekir!
Ben Türkiye’ de tiyatronun yeterli ilgiyi görmediğini düşünüyorum. Pekiştireç alamayan tiyatro, yerinde sayıyor; gelişen, değişen dünya karşısında geriliyor. Ne yapmak lazımdır? Devlet veya belediyeler eliyle tiyatro mu desteklenmeli? Tabi ki hayır! Hatta tiyatro, otoriteden mümkün olduğunca ayrı olmalı. Yoksa kendisiyle çelişir. Zaten bence tiyatro, her şeyden önce fikirler ve eleştiriler adına milletin reflekslerini koruyan bir taarruz cephesi olmalıdır. Tiyatronun kendisine mesenlik yapan otoriteyi eleştirmesini bekleyemeyiz. İşte bu noktada iş, millete düşer. İnsan psikolojisinde vardır: Takdir edilmeyen bir davranış, zamanla söner. O yüzden sizleri tiyatroları alkışlamaya davet ediyorum. Ömürlerini toplum ruhunu sahneye taşıyan/ feda eden tiyatrocularımızı izlemek bir lütûf değil bir gereksinim/ gereklilik olsa gerek!
***
Tiyatro ne anlatırsa anlatsın eleştiri hakkı ve görevini asla ihmal etmemelidir. Bir kelime, bir skeç, bir bakışa dahi indirgese eleştiriyi mutlaka araya sıkıştırmalıdır. Bunu tiyatronun varlık amacı olarak görüyorum. Her temsil, didaktik olamaz. Daima anlatmak, göstermek, öğretmek amacı taşıyamaz tiyatro. Varlık amacından sapmamalıdır. Zaten bir temsilin seyrini zevkli kılan, ne usta oyunculuk ne de dekordur. Eleştiri kabiliyeti, temsilleri izlenir ve zevkli kılar.
***
Dünyada herhalde bizdeki gibi belediyelere bağlı tiyatrolar kadar garabet bir durum yoktur. Burada sadece AKP’ ye laf atmaya çalıştığım düşünülmesin. CHP, MHP, HDP veya bir başka parti belediyesi… Sanatın gücü vardır; güce bağlı sanat olmaz, düşünülemez, yaşayamaz, üretemez. Sadece tiyatro değil tüm sanat şubeleri, tıpkı basınımız(!) gibi bağımsız olmalıdır. Yoksa o tiyatro; hangi belediyeye bağlıysa onun borazanlığını, tetikçiliğini yapmaktan öteye gidemez. Sanatın ruhuna aykırı bir durum ortaya çıkar.
İdeolojik tiyatroyu reddediyorum. Yeri gelmişken özellikle İstanbul’ daki belediyelerin ‘‘sosyal belediyecilik’’ adı altında halka sürekli temsiller sunmalarını da anlamsız ve çirkin buluyorum. Eğer bir belediye, sosyal belediyecilik yapacaksa istihdam üretmelidir. Bir vatandaşın tiyatroya gidebilmesi için evvela karnının doyması gerekir. Hayatımızda elzem olan çok ihtiyaç var. Herkes bir ihtiyacını temin ettikten sonra diğerini karşılamaya çalışır. Bu, doğal bir gerçekliktir. İşsizliğin arttığı bir ülkede istihdamı sadece devletten bekleyemeyiz. Belediyeler de istihdam olanaklarını araştırıp yaratmakta cevvâl davranmalıdırlar. Dolayısıyla işsizlikle meşgul halkımıza birtakım ideolojik saplantılar içindeki tiyatroları sunmak, halkı kandırmaktan başka nedir? Bu durum, sadece ‘‘sosyal belediyecilikle’’ açıklanabilir mi?
***
Dört başı mamur ne piyeslerin oyuncular elinde harcandığını gördüm. Yine aynı şekilde tiyatrocunun can verdiği çok oyuna da şahit oldum. Hal böyle olunca piyes, sadece bir metinden ibarettir. Aslolan tiyatrocunun oyun yeteneğidir. Dolayısıyla düşüncem odur ki usta/acemi tiyatrocu, mükemmel/berbat piyes, güzel/çirkin temsil yoktur. Tiyatrocunun kendisi vardır.
Bir oyun, sanatkârın elinde şekil bulur; hayatı selamlar. Aynı oyunu birden farklı tiyatrocuya oynatabilirsiniz ancak her seferinde ortaya farklı bir temsil çıkar. Bu da tiyatroda gerçek öznenin ne imkân ne metin ne dekor ne de tiyatro binası olduğunu gösterir. Tiyatro, ‘‘tiyatrocunun ne kadar kendisi’’ olabildiği demektir. İşte burada tiyatronun sadece bir düşünceye mensup insanlar tarafından oynanabileceği görüşünü yıkmış oluyoruz.
Tiyatro; millete milleti anlatmak olduğuna göre en iyi temsil; bu milleti en iyi tanıyan, bu milletin tüm vasıflarını üzerinde toplamış, doğal bir halk insanının oynadığıdır. Dolayısıyla tiyatronun kalitesi, seyrindeki zevk, ustalık; oyuncusunun Türk milliyetinden ne kadar faydalanabildiğiyle doğru orantı taşır.
***
Düşünceler oraya varıyor ki bir temsili değerli, anlamlı kılan unsur; oyuncusunun millî tavrıdır. O yüzden ben bir temsili ilk önce, ‘‘Bu temsilde benden ne var?’’ sorusuna yanıt arayarak izlerim. Hee, burada anlaşılmasın ki yazarı yabancı, ithal veya çeviri oyunlara karşıyım! Asla! Hatta yabancı oyunların daha fazla oynanması görüşündeyim. Çünkü bana beni anlatmak, hatalarıyla gözümde büyür. Ancak bana onları bizimkilerin anlatması, bizim bakışımızla değişip yoğrulması daha değerlidir.
***
Aklıma ‘‘Bizde tiyatro izleyicisi var mı?’’ sorusu geliyor. Evet, bizde tiyatro izleyicisi var. Türkçülüğün ilk babalarından Ahmet Vefik Paşa’ nın Bursa’ da tiyatroyu yerleştirmek için her on seyirci arasına bir jandarma koymak zorunda olduğu yılları artık geçtik.
Türkiye’ de kemik bir tiyatro seyircisi var ancak demin de ifade ettiğim gibi asla yeterli değil. Tiyatronun ülke nabzını tutabilmesi için seyircinin daha çok artması lazım. Ancak şu hususu da belirtmeden geçemeyeceğim: Bizim tiyatro seyircisinin en kötü yanı, temsil esnasında sürekli telefonunu kontrol etmesi… Ah bu akıllı telefonlar, diyelim!
***
Yazının satır aralarını incelediğimizde aslında tiyatroda başarının milletten bir fert olarak kendi ve doğal olmakla aynı olduğunu anlatmaya çalıştığımı göreceksiniz. Dolayısıyla ben ‘‘tiyatroda ileri olma’’ kavramını reddediyorum. Sanatın sanatçı ruhundan doğan öznel dünyasını karşılaştırıp puanlamamız için bir cetvel veya ölçüt olmadığına göre milletlerin tiyatrolarının ileriliğini/ geriliğini tespit edemeyiz, ortaya koyamayız. Yukarıda da izah ettiğim üzere bir temsilin bu topraktan nasiplendiği kertede başarılı olduğu kanaatindeyim.
***
Farklı farklı sahnelerde tiyatro izlemişliğim çoktur. Sadece oyunu merak ettiğimden değil sahnesini/ binasını da görmek için gittiğim oyunlar vardır. İtiraf etmeliyim ki tiyatro adına iğrenç demiyorum iğrenç ötesi binalara sahibiz. Özellikle İstanbul’ da belediyelerin gösteriş, şatafat ve tabi ki reklam adına yaptıkları tiyatro binaları; beni tiyatrodan soğutuyor. Bu ucube yapılar, midemi bulandırıyor.
Çok güzel tiyatro binalarımız yok mu, diyeceksiniz. Elbette var! Tiyatro bina ve sahnesinde kıstas, büyük değil aksine küçük olmasıdır. Çok geniş tiyatro binaları, binlerce seyircilik sahneler; tiyatrocu için ölümdür. Koskoca sahneyi hangi dekorla tasarlayıp süsleyeceksiniz? O kadar büyük tiyatro sahneleri var ki ben oyuncuların sahnede performanslarının düştüğünü, kaybolup gittiklerini gördüm. Böyle yapıların modernlikle açıklanabileceği kanaatinde değilim.
Yanlış Batılılaşma tiyatrolarımızda, roman ve hikâyelerimizde bir asrı geçkin zamandır işleniyor. Ancak yanlış Batılılaşma ürünü bir tiyatro binası nasıl açıklanabilir? Size öyle binalardan bahsediyorum ki sadece tiyatroya değil mimarîye de aykırı! Bundan sonra bir yere tiyatro binası yapılacaksa ilk önce ihaleye girecek yandaş firmalara değil tiyatroculara gidin, onların fikrini alın. Küçük, samimi, sıcak tiyatro binaları yapın. Hem maliyet düşer hem de her yere yapılabilir. Böylelikle tiyatro hizmeti, herkese ulaşabilir; tiyatro izleyicisi sayısı artar.
Anlatmaya çalıştığım şekilde benim en fazla Reşat Nuri Sahnesi hoşuma gider. Temsil sadece izlenmez, içinde de yaşamak lazımdır. Devasa tiyatro binalarında seyircinin izlediği temsilde sahneden daha fazla etraftan/ dışarıdan uyarıcı alırsınız. Tiyatronun içine girmeniz, tiyatroda anlatılan olayı yaşamanız hem izleyici hem de tiyatrocu adına imkânsızlaşır. O yüzden Oda Tiyatroları mahiyetindeki tiyatro binaları bana daha mantıklı geliyor.
***
Pahalı tiyatro yoktur. Cimri izleyici vardır. Bir oyun her şeyden evvel emektir. Emeğin parayla karşılığını hele hele tiyatroda düşünmek, bana çok garip geliyor. Tiyatro biletleri arasında bire iki, bire üç fark olabilir. Bu, tiyatronun pahalı olduğunu göstermez; sizin ihtiyaçlarınız arasında tiyatronun öncelik sahibi olmadığını gösterir. Aylık masraflarınızı gözünüzün önünden geçirin, ne kadar boşa harcamalarınız var. Bir maaşınızın birkaç katı tutarında telefonlar çıkıyor cebimizden, yalan mı? O yüzden tiyatro biletlerine laf etmenin anlamı yok!
***
Şimdiye kadar izlediğim her oyunu beğenmesem bile ayakta alkışladım. Ayağa kalkarak saygı gösterdiğim aslında sanatçının emeğiydi.
***
Sonuç olarak diyebiliriz ki tiyatro yerli ve bağımsız bir yaşam alanı içinde eleştiri işlevini ihmal etmeden bu toprağın nabzını tutmaya, bize bizi anlatmaya devam etmelidir. Bize düşen de tiyatroyu izleyerek desteklemek, siyasîlere kaptırmadan tiyatronun meseni olmayı sürdürmektir.
Yazar notu: Bu yazı, farklı illerde uzun bir tiyatro izleme ve gözlemleme süreci sonunda kısaltılarak yazılmıştır. Alkışladığınız veya katılmadığınız yerler olabilir, bu çok doğaldır. Ancak burada tiyatro üzerine düşüncelerimi aktarmaktan başka bir amacım varsa o da tiyatroyu gündeme getirmektir. Bu vesileyle tüm tiyatro sanatçısı arkadaşlarımızı selamlıyorum.
Yücel ÖNDER
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.