1970 Yılından günümüze kadar mensubu olmakla şeref duyduğum MHP ve Ülkücü Camia ile hasbihal etmek istiyorum. Bu geçirdiğim 47 yılın bir muhasebesini yapmak istiyorum.

Sevgili Ülküdaşlarım daha lise yıllarında henüz Ülkücü fikirlerimiz tamamen yerleşmediği bir dönemde Maocu ve Leninci öğretmenlerin beni TÖB-DER’e ısrarla davet etmelerine rağmen bir defa dahi o malum derneğe gitmedim. O yıllarda Tercüman Gazetesi okuduğum için solcu hocamızın özellikle Milliyet Gazetesi okumamı tavsiye etmesine rağmen direnmiş ve bildiğim doğrularla yoluma devam etmiştim.

1975 yılında Anakara İ.T.İ.A’nde Yüksek Okula başladım. 1979 Mezunuyum. Ankara’da bulunduğum yıllar içinde bulunduğumuz her ortamda Ülkücü Camiada kenarda duran değil hep ön planda ve mutlaka davanın bir kenarından tutarak hizmet etmişimdir. Ankara’daki sokakların dili olsa da bazı şeyleri söyleyebilse. Şu kadarını söyleyeyim ben bu dava uğruna 12 Eylül öncesi 6 defa Mamak Cezaevine gitmişim. 4’ünde yattım 2’sinde ise suçüstü mahkemeden Mamak Cezaevinin kapısından geri döndüm. Yaşadığımız olaylar o kadar çok ki burada yazmaya kalkarsam bir kitap olur o nedenle kestirmeden gidiyorum.

1976-77-78 yılları Ordu Ülkü Ocakları Başkanlığı yaptım. Bizim dönemimizde Ülkü Ocaklarında bir hiyerarşi vardı. Bir disiplin vardı. Şimdi ise idealist kardeşlerimin gönüllerini kırmak istemem ama at izi it izine karışmış durumdadır.

Günahıyla sevabıyla Rahmetli Cennetmekan Başbuğumuz Alparslan Türkeş dönemini bir kenara bırakırsak son yaşadığımız 20 yılın kısaca tahlilini yapmak istiyorum.

1997 yılında Başbuğun Rahmeti Rahman’a kavuşması sonrasında bir fetret dönemi yaşadık. Birtakım katakulli ile ve konjonktürün de yardımı ile MHP Genel Başkanlığına seçilen Devlet Bahçeli bu 20 yıl içinde MHP’ye ne katmıştır. Bunun eni konu tartışılması lazım. Bana göre Sayın Devlet Bahçeli’nin Genel Başkanlığında MHP mehter takımı gibi iki ileri bir geri bugüne gelmiştir. Katkısını sorarsanız yine bana göre katkısı olmamış aksine MHP’yi 12 Eylül ortamındaki duruma düşürmüştür.

Şimdi benim Cripto veya Teba Ülkücüleri diye tabir ettiğim bazı aklı evvel kişiler hemen zıplayabilirler. Sakin olun beyler. Sayın Devlet Bahçeli seçildiği ilk yıllarda Ülkücü Camia içinde fısıltı halinde Devlet Bahçeli ve ekibi MHP’yi bitirmek üzere, derin ve derin bir yerlerden görevlendirildiği kulaktan kulağa söyleniyordu. O yıllarda hiç itibar etmemiştik. Ancak yıllar itibariyle bu fısıltı halinde yayılan tezlere kalbi olarak inanmış bulunuyorum. Kitaplara ve magazin sayfalarına kadar düştüğü için bir sır olmaması nedeniyle burada yazmakta da bir beis görmüyorum.

1978 yılında Adana’dan Ankara’ya gelmekte olan bir portakal kamyonetinde 15 adet kalaşnikof silah yakalanmıştı. Ali Halaman ve arkadaşları yıllarca o davadan yargılandılar. O silahların bulunduğu kamyonet Sayın Devlet Bahçeli’ye ait olmasına rağmen, bugüne kadar sadece bir defa ifadesi alınmış ve bir daha sorgu veya sual sorulmamıştır.

Bende de bir gazeteden kesme belgesi olan “Rahmetli Başbuğumuzun Mevki Hastanesinde yatarken adını vermek istemediğim bir Ülkücü ağabeyimize, mektubuna cevaben yazdığı mektupta “Devlet Bahçeli MİT’tendir, sakın güvenmeyin” diyor.

MİT devletimizin saygın bir kuruluşudur. Böyle bir kurumda görev almak aksine suç ta değildir. Ancak burada görev yaparken bir partide görev almak ne kadar etik olduğunu sizlerin anlayışınıza bırakıyorum.

Sayın Devlet Bahçeli’ye atılı olan bu MİT elamanı konusu 2011 seçimleri öncesinde de yine gündeme gelmiş ve Sayın Bahçeli MİT’e bir yazı yazarak MİT elemanı olup olmadığının tarafına bildirilmesini istemiştir. Allah aşkına MİT böyle bir soruya gerçek dahi olsa cevap verir mi? Kaldı ki MİT deşifre olan elemanlarını dahi anında devre dışı bırakmış bir kurumdur.

Sayın Devlet Bahçeli çok kindar bir kişiliğe sahip olduğu için, Başbuğ döneminden kalan hemen her şeyi yerle bir etmiştir. Bunlardan birisi olan, Başbuğ Alparslan Türkeş’in 10 yıl aralıksız devam ettirdiği “TÜRKLÜK KURULTAY’INI” Yine Sayın Devlet Bahçeli’nin Başbakan Yardımcısı olduğu dönemde sona erdirilmiştir.

Yine Başbuğ Alparslan Türkeş’in geleneksel hale getirdiği “KAYSERİ ERCİYES KURULTAYLARI” sudan bahanelerle sona erdirilmiştir.

MHP’yi ayakta tutan iki önemli ilke vardı. TÜRKLÜK ve İSLAMİYET kavramları idi. Ancak Sayın Devlet Bahçeli Genel Başkan olduktan sonra Türklüğün ve İslami kavramların içerisi boşaltılmış bir MHP, CHP’ye yaklaşmış bir MHP olarak ortadadır. Hatta yıllar yılı MHP Genel Merkezinde Rahmetli Başbuğ döneminden beri bir kuruş ücret almadan İmamlık Yapan Mehmet Demirdelen Hocayı kovmuştur. Bu konuyu derinlemesine araştırmak isteyenler Google’dan sorgulayabilirler.

Sevgili ülküdaşlarım geçmişte size kayıtlı CHP’lilerin MHP’ye oy vereceğini söyleseler veya bunun aksini, yani bir MHP’linin CHP’ye oy verebileceğini söyleseler inanır mıydınız? Asla hiçbir Ülkücü buna inanamazdı. Ama oldu. 2011 seçimlerinden sonra MHP’den CHP’ye, veya CHP’den MHP’ye oy geçirgenliği başlamıştır. Bu ise mevcut ekibin MHP’yi ne hale getirdiklerinin açık bir örneğidir.

Sayın Devlet Bahçeli sanki bir yerlerden aferin almak adına ülkücüleri frenleyerek iğdiş etmiştir. Boyalı basın ve Ülkücü Camianın dışındaki insanlardan takdir toplamış ama Ülkücüleri hep kızdırmıştır. Biz ülkücüler sokağa çıkarak kırıp dökelim istemiyorduk. Ama mutlaka ilkelerimize ve Ülkümüze yapılan haksızlıkları anında sokakta protesto etmek en tabii hakkımız olmasına rağmen kullandırtmamıştır.

Sevgili Ülküdaşlarım, Başbakan Yardımcısı olan Numan Kurtulmuş’un AKP’liler için söylediği “Harun gibi geldiler Kar’un Oldular” sözlerine bende katılıyorum. Ancak MHP Genel Başkanı MHP Milletvekillerine ya Milletvekili olacaksınız yada işlerinizi tasfiye edeceksiniz demişti. Bu nedenle iş sahibi olan birçok MHP Milletvekili iflas bayrağını çekmişlerdir. İlk başta bu talimat etik gibi görülebilir. Ama yolu bu olmamalıydı. En azından işlerini yakınlarına devretmeleri konusunda esnek davranılabilirdi.

Rahmetli Başbuğ döneminde Ülkü Ocakları Türk ve Dünya Kamuoyunda gerekli saygınlığa sahip iken şu anda Hülya Avşar’ın “Kim Korkar Ülkücülerden” diyebildiği bir seviyeye getirilmiştir. Halen Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı haline dönüştürülen Ülkü Ocaklarının Genel Merkezi haricinde hiçbir ilde şubesi yoktur. Bildiğim kadarı ile İllerdeki Ülkü Ocakları Bizim Ocak Dergi Temsilciliği düzeyindedir. Bu konuda söylenecek çok şey var ama genç kardeşlerimizin şevkini kırmak istemiyorum.

Sayın Devlet Bahçeli kamyonculara, solculara, HDP’lilere, AKP’lilere ve ezcümle MHP’li olmayanlara gösterdiği ilgi, alaka ve hoşgörüyü kendi partilisine ve ülküdaşlarına asla göstermemiştir. Kendisine rakip olarak çıkan Ülkücüleri çeşitli iftira ve karalamalarla itibarsızlaştırmak istemiştir. Kimisi Fetöcü, kimisi CİA ajanı, kimisi Rus ajanı şeklinde iftiralarla çamur atmaya çalışmıştır. Halbuki o çamur attığı kişileri partiye alan kendisi, Milletvekili yapan, Grup Başkanvekili, TBMM Başkanvekili yapan yine kendisidir. Dahası Tüzük ve Olağanüstü Kurultay talebi olan ve kendi seçtiği delegeye dahi güvenmemiştir. Ülkücü İradeyi yok saymıştır.

AKP iktidarı kurulduğu günden beri ne zaman dara düşse imdadına can simidi gibi Sayın Devlet Bahçeli yetişmiştir. Bugüne kadar adeta gizli bir AKP’li şeklinde hareket etmiştir.

15 Temmuz Darbe Girişimi bahane edilerek Anayasayı her hareketiyle çiğneyen Cumhurbaşkanını bu durumdan kurtarmak için ‘Başkanlık Sistemi’ni gündeme getirmiş ve şaibeli bir referandum sonucu Recep Tayyip Erdoğan’ı Başkan yaptırmayı başarmıştır. Daha düne kadar Recep Tayyip Erdoğan’a ağıza alınmayacak kadar ağır hakaretlerle saldıran bir Bahçeli ne oldu da 180 derece tersine hareket etmeye başlamıştı. Söyleyelim 1 Kasım seçim hezimeti sonrası ortaya çıkan muhalif hareketi önce alaylı bir tavırla alayı gelsin ne yazar demişti. Bir süre geçtiği zaman baktı ki iş çok ciddi. O andan itibaren sarayla işbirliğine giderek, adalet mekanizmasını da arkasına alarak katakullilerle muhalifleri saf dışı bırakmayı başarmıştır.

Tebrikler Sayın Bahçeli’ye. Senden başkası MHP’ye bu kadar zarar veremezdi. Eğer seçim barajı düşürülmezse, veya iktidar tarafından grup kuracak kadar emanet milletvekili verilerek grup kurması sağlanmaz ise; MHP’nin ilk seçimlerde alacağı oy oranı yüzde 5 tir. Bu ise Bahçeli’nin en büyük başarısı olacaktır.

Ülkücü Camiayı 20 yıldır uyutan, affedersiniz koyun gibi güden bir yönetime bir 20 yıl daha vermeye niyetimiz yoktur. Bizim kuşak şu anda 60’lı ‘70’li yaşlardayız. Daha ne kadar ömrümüz kaldı Allah bilir. Biz bu beceriksiz ve başarısızlığı tescillenmiş yönetimle artık bu davanın daha fazla yürümeyeceğini gördük. Ozan Arif, Alper Aksoy ülküdaşlarımız daha ilk yıllarından beri bu gerçeği görmüşlerdi ama bizler yine de toz kondurmuyorduk. Ancak geldiğimiz bu noktada Sayın Devlet Bahçeli ve ekibiyle artık gitmeyeceği ortaya çıkmıştır.

Hala bazı safiyane düşünen ülküdaşlarımız var. Hala Devlet Bahçeliye gizemli misyonlar yüklemeye çalışanlar var. Bunların hepsi nafile ve beyhude çabalardır. Sevgili ülküdaşlarım olmuyor, olmuyor, olmuyor. Bu ekibin MHP’yi bitirmek üzere görevli olduğuna artık 20 yıl sonra da olsa bende inanıyorum. Gerçi burada belirtmem gerekiyor. Benim şahsen Sayın Genel Başkanımıza ve ekibine daha iktidar ortağı iken yani 2001 yılında muhalefetim başlamıştır. Ama yine de MHP’ye ve Ülkücü camiaya toz kondurmamaya dikkat ettim.

Referandum öncesi MHP’yi temsilen özel bir televizyon kanalına çıkan Av. Murat Han Özkan ne diyordu; “ Bizim MHP olarak İktidar olmak gibi bir hedefimiz yoktur. Dahası yine bizim Recep Tayyip Erdoğan’ın önünü kesmek gibi bir gayemiz de yoktur” diyordu. Bu kadar net ve açık gerçekler karşısında hala bunlardan medet uman Ülküdaşımız varsa artık söylenebilecek bir söz kalmıyor. Hayırlı uğurlu olsun.

Ülkücülük MHP’nin tekelinde değildir. Ben Ülkücüyüm. Ülkücü kalacağım. Ama artık bu ekiple asla aynı potada olmayacağım. Bu sadece benim düşüncemin dışında milyonlarca Ülküdaşımızın ortak düşüncesi ve görüşüdür. Bu görüşlerimizin aksine söylenecek sözler artık laf ebeliği, söz kalabalığı ve laf-ı güzaf olarak kalacaktır. Gerçek Ülküdaşlarımıza asla kırgın değiliz. Onlarla her ortamda ve zamanda görüşüp konuşacağız. Konuşmalıyız. Onlar da elbet bir gün bu ortaya koyduğumuz gerçekleri göreceklerdir ama ömürleri yeter mi orasını bilemeyiz. TANRI TÜRKÜ KORUSUN VE YÜCELTSİN.

NE MUTLU TÜRKÜM VE MÜSLÜMANIM DİYENE, VE DİYEBİLENE