Türkiye siyasetinde çok kötü ve yerleşmiş bir anlayış hakimdir.

O da Şudur;

Şu anda 16 yıldır Türkiye’yi öyle veya böyle yöneten Ak Parti iktidarları gerçeği var.

Ancak; Ak Parti’nin en büyük şansının karşısında gerçek manada bir muhalefet olmayışıdır.

Buradan hareketle; mevcut muhalefetin müzmin bir anlayışı ise; yapılan olumlu işleri de kötü göstermek gibi bir anlayış hakim durumda.

Ak Parti iktidarının olumsuz yaptığı işleri saymaya kalksak sayfalar yetmez. Ancak; bu 16 yıl içinde hiç mi olumlu yaptığı bir iş yok. Elbette ki birçok olumlu bulduğumuz konular var. Yol köprü ve ülkenin imar konusu (Rantiyeciler hariç) , Sağlık alanında yapılan düzenlemeler, Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve SSK’nın bir çatı altında toplanması gibi konular her biri reform niteliğindedir.

Elbette bu yapılan olumlu işlemlerin de tartışılacak yönleri mutlaka vardır.

Burada asıl değinmek istediğim konu ise Türkiye’nin dış politikasıdır. Ak Parti iktidarlarının 16 yılda dış politikada attığı olumlu bir adım göremiyorum.

Komşularla sıfır sorun diye işe başladılar. Şu anda kavgalı olmadığımız tek bir komşumuz bile yok.

Ahmet Davutoğlu’nun dış politika’da ortaya attığı stratejik derinlik ise fiyasko ile sonuçlanmıştır. O yanlış politikalar tabiri caizse kendi kellesinin gitmesine sebep olmuştur.

Ak Parti iktidarlarının dış politikadaki yanlışları saymakla bitmez. Kıbrıs konusu, Irak, Suriye, Libya, Suudi Arabistan ve diğerleri ile ilişkilerimiz yerlerde sürünmekte. Hele Suriye konusu başlı başına Türkiye’yi bir bataklığın içine gün geçtikçe daha fazla çekmektedir. Yakın zamanda çıkış yolu da gözükmemektedir.

Ancak Tüm bunların yanında Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu son dönemde dış politikada insiyatif kullanarak yaptığı ataklar gerçekten Türk Milletinin gururunu okşamıştır. Sayın Cumhurbaşkanı katıldığı Uluslar arası platformlarda Türkiye’nin haklarını sonuna kadar savunmuş ve tam bir dik duruş sergilemiştir. Bu çıkışlar içeriye dönük, tribünlere oynama taktikleri değilse gerçekten Türk Milleti’nin göğsünü kabartacak gelişmelerdir.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu çıkışları arasında bir konu varki doğrusu düşünen beyinleri endişeye sevk etmektedir. Türkiye NATO’ya 1952 yılında girmiştir. Türkiye’nin NATO içindeki konumu zaman zaman tartışma konusu olmuştur. Soğuk savaş döneminde girilen bu NATO bloku içinde Türkiye’nin çok büyük faydaları olmuştur. Bunu inkar etmek yanlış olur. Ancak son dönemde başta ABD ve diğer NATO ülkelerinin Türkiye’yi yalnızlığa itme gibi girişimleri de gözlerden kaçmamıştır.

Bu durum ise Türkiye’nin NATO’dan ayrılmasını gerektirecek bir durum olmamalıdır. Türkiye bu konuda daha aktif olarak yerini sağlamlaştırması ve insiyatif alması gerekmektedir.

Türkiye, hem NATO içinde kalarak hem de VARŞOVA paktı ülkesi Rusya’dan S-400 savunma sistemi anlaşması yapmak paradoksunu acilen çözmek durumundadır.

Türkiye ne VARŞOVA Paktı ne de Şangay Beşlisi içinde yer almamalıdır. Böyle bir maceraya gerek te yoktur. Türkiye’nin yeri NATO’dur. Türkiye eğer kendisine yeni bir blok arıyorsa bu da Türk Cumhuriyetlerinin de içinde olacağı TÜRK BİRLİĞİ BLOKU olmalıdır.

NE MUTLU TÜRKÜM VE MÜSLÜMANIM DİYENE, VE DİYEBİLENE