CB Erdoğan Diyarbakır'da yaptığı konuşmada -elinde silah olanla- konuşmayacaklarını,silah olmayanla konuşabileceklerini söyledi.

Bunun anlamı, PKK  silah bırakırsa onunla da konuşulabileceğidir.

Çünkü sn.CB,  PKK ile konuşulmayacağını söyleseydi,silah bıraksa da bırakmasa da onunla konuşulmayacağı anlamına gelirdi. Elinde silah olmayanla konuşmak,içine silahı bırakanları da alır. Bu,referandumdan sonra PKK kanadından bu yönde bir açıklama gelirse yeniden masanın kurulabileceğidir.

Devletler tıpkı insanlar gibi yaşadıkları olaylardan dersler çıkarırlar. Üstelik tek tek insanlardan daha fazla  tecrübe biriktirme mekanizmalarına sahiptirler.İnsanlar tecrübelerini çoğu zaman kendileriyle birlikte alıp götürürler,devletler ise bu tecrübeleri nesilden nesile aktararak her gün daha çok zenginleştirirler.

PKK ile masaya oturmanın ülkeye neye mal olduğunu gördük. Şehirler cephaneliğe dönüştü,hendekler kazıldı,yeni bir isyan denemesi yapıldı. Yüzlerce şehit, binlerce gazi verildi. Şehirler,köyler,kasabalar tahrip oldu. Gelecek nesillere aktarılacak acı hikayeler bırakıldı. Belki terör geriletildi ama bölücü,ayrılıkçı cephe daha da genişletildi.

Bugün sağda solda çözüm sürecinin  sonradan yapılan operasyonlara meşruiyet kazandırdığı ve uluslararası kamuoyunu susturmak için son derece faydalı olduğu konuşuluyor. Türkiye çözüm sürecinden önce de benzer operasyonlar yapıyordu,operasyonlara çözüm sürecinden sonra başlamadı ki. Toprak talep eden,ülkeyi bölmek için terörü araç olarak kullanan örgütlere karşı her ülkenin uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru müdafaa hakkı vardır. Bunun için  çözüm süreci gibi bir garabete ihtiyaç yoktu ?

CB'nın Diyarbakır konuşması referandumdan sonra yeni bir çözüm sürecinin gündeme gelebileceğini gösteriyor. Bunun öncekinden daha büyük, daha vahim bir hata olacağını  söylemeye gerek yok. Böyle bir teşebbüs yenilgiyi kabul anlamına gelecektir. Üstelik Türkiye demokratik bir ülkenin yapacağından daha fazla tavizler verdi. Düne kadar PKK'nın şikayet ettiği her şey serbestleşti. Önceki gün Bitlis,Tatvan,Ahlat gibi yerleri  gezdim. Her taraf Kürtçe afişlerle doluydu.Bunların bazılarını resimleyip sosyal medyada paylaştım. Elbette Türkçe afişler de var. Ama  bu tip süreçlerde zamanın resmi dilin aleyhine işlediği Katalonya,Bask,Qeuebec örneklerinden biliniyor. Yani artık masada konuşulacak toprak ve egemenliğin paylaştırılmasından başka bir şey kalmadı. Doğru olan, eğer kafalarda özerklik ve anayasayı iki toplumlu  olarak yapmak yoksa,bu konuşma,masaya oturma faslını ilelebet kapatmaktır. Bunun hangi sonuçlara neden olacağına bazı AKP milletvekilleri de yakıdan tanık oldular. Geçen yıl bölgede STK'larla toplantı yapan AKP milletvekili Selçuk Özdağ'a STK temsilcileri, bir daha masaya  oturursanız  artık buralara gelemezsiniz,gelseniz de bizi bulamazsınız,demişlerdi. Masaya oturmanın bölgede devlet yanlısı olan bir çok aileyi nasıl gelecek endişesi ile PKK'nın kucağına ittiğini hep beraber gördük. Çözüm, bölgede PKK'yı büyüttü,devleti küçülttü.

Belli ki referandumda evet çıkarsa aynı -yalan rüzgarını yeniden yaşayacağız.MHP muhalefetinin bölünme endişesi ile ilgili söylemleri boşuna değil. Cumhurbaşkanına verilen -şehirleri birleştirme(Eyalet) yetkisi spor olsun diye referandum paketine konulmadı. CB Danışmanı Tanrıverdi'nin Kürtçe resmi dil olsun,bölgeye özerklik verilsin şeklindeki akla ziyan açıklamaları da  yeni dönemde neler olabileceğini haber veriyor. Anlaşılan o ki ,Türkiye sadece  tek adam düzenine geçmiyor, sn Ümit Özdağ'ın deyimiyle Federal Anadolu Cumhuriyetinin temelleri atılıyor.Umarım bu yetkilerle bir kişinin isterse o ülkeyi ortadan ikiye bölebileceğini ve buna mani hiç bir yasal engelin kalmadığını bu millet anlar. Mesele şu veya bu kişi değil, bu aşırı yetkilerin içerdiği tehdittir.Buna  evet demek bütün bu tehditlerin sebep olacağı sonuçları kabul etmektir.