Demokrasilerde halk konuşur, yönetenler dinler. Otokrasilerde halk kendi konuşur kendi dinler. Totalitarizmlerde kimse konuşamaz, sadece yönetenler konuşur. 

Filistin, beş buçuk aydır kan ağlıyor. Çocuklar, kadınlar hunharca öldürülüyor. İsrail hiçbir insani ve hukuki bir kural tanımıyor. Asırlar sonra; "İman edenlere karşı düşmanlık yönünden insanların en şiddetlisi olarak Yahudileri ve Allah'a ortak koşanları bulursun,"(Maide 82) diyen Kuran'ın bir mucizesi gerçekleşiyor. Savaşın bile bir hukuku vardır. İsrail bu kurallara uymadığı gibi, dünya da bu soykırımı, bu vahşeti seyrediyor. Demokratik ülkelerde vicdanı kanayan toplulukların isyanı da -yönetenlerin- duyarsızlığını, vicdansızlığını, İsrail’e desteğini engellemeye yetmiyor. 

Ama daha kötüsü, İslam dünyasının duyarsızlığı, korkaklığı, ruhsuzluğudur. Her ülkenin başında -köleleştirilmiş-, menfaatini güç odakları ile birleştirmiş, kıblesini değişirmiş yöneticiler var. Zevahiri kurtarmak için konuşuyorlar ama Filistinli çocukların dramına son vermek için hiçbir şey yapmıyorlar. İmkânlarını kaybetmektense Hakkı, hakikati, vicdanı, adaleti kaybetmeyi yeğliyorlar. Halklarını dinlemiyorlar çünkü güçlerini halktan çok yaslandıkları odaklardan alıyorlar. Halk onlar için iktidarlarını meşrulaştıran bir araçtan başka bir anlam taşımıyor. 

Bir gazete "Filistin'e dua, İsrail'e gemiler" diye başlık atmıştı. Türkiye'nin Filistin politikasını bu cümleden daha iyi başka hiçbir şey ifade edemez. Ama sadece dua ile dünya değişmez, esas olan fiili duadır. Yatarak dünyayı değiştiremezsiniz. Dünyayı değiştirmek için, koşmak, terlemek, mücadele etmek gerekir. İsrail’i durduracak olan dualar değil, onu durdurmak için fiziki olarak yapılacak olanlardır. Oysa bazıları için Filistin sadece bir oy meselesidir. Dünyaya çıkar penceresinden bakanlar için kimin ağladığı, zulme uğradığı çok önemli değildir, önemli olan eldeki gücün nasıl ve hangi ittifaklarla muhafaza edileceğidir.  

Bugün Filistin'in slogan düzeyinde de olsa konuşanı, savunanı var. Yetim Türkistan'ın ise tek bir konuşanı, hatırlayanı yok. Doğu Türkistan alev alev yanıyor, ibadetler yasaklanıyor, Türklüğü, Müslümanlığı çağrıştıran semboller yok ediliyor, on binlerce insan kamplara gönderiliyor, babalar evlatlarından, evlatlar annelerinden koparılıyor, çığlıklar arşı titretiyor ama tarihe adını mazlumun hamisi orak yazdırmış, bu milletten ve onların yöneticilerinden tek bir tepki sesi çıkmıyor. Cuma hutbelerinde bile sadece Filistin konuşuluyor denilmesin diye lütfen Doğu Türkistan'a da bir iki kelimeyle değiniliyor. Çin'den alınan birkaç milyar dolar, din ve soy kardeşliğini bile unutturuyor. Bir ülke ve onu yönetenler, böyle topluca nasıl Perinçek çizgisine gelebilir? Halbuki ne diyorduk: 

Güzel Türkistan sana ne oldu? 

Sebep vakitsiz güllerin soldu... 

Demokrasilerde millet konuşur, iktidarlar dinler. Millet konuşuyor ama dinleyen yok. Çünkü elbirliği ile demokrasi yok dildi. Her şey bir kişinin akıl ve iradesine teslim edildi. Onun için slogandan, laftan, istismar amaçlı nutuklardan başka bir şey duymayacaksınız. Ülkeyi bu hale siz getirdiniz, şimdi neyi şikayet ediyorsunuz? İçine iktidara verdiğiniz desteğin kiri karışmış dualarınız da en fazla kulağınıza erişir, daha ileri gidemez.