AKP kesenin ağzını açtı, art arda ekonomik vaatler yapıyor. Yılbaşın da EYT sorunu çözülecek, asgari ücrete seçime kadar vaziyeti kurtaracak bir zam yapılacak, emekli taban aylığı artırılacak. Bu, kararsız seçmenlerin bir kısmını etkileyebilir. Ama enflasyon durdurulmadığı müddetçe yapılacak her iyileştirmenin ömrü birkaç haftadan fazla olmayacaktır AKP bu gerçeği bildiği için seçimle zamların arasını mümkün olduğu kadar kısa tutacak.

Bu Erdoğan'ı kurtarır mı, bekleyip göreceğiz. Ekonomik nedenlerle AKP'den kopan bir kısım seçmen bundan etkilenebilir. Ama bu AKP'yi kurtarmaya yetmez.  Erdoğan'ı kurtaracak olan Altılı masanın büyük bir hata yapması. AKP'nin işlediği korkuları besleyecek, bu veya ideolojik zeminini harekete geçirecek bir hata dengeleri değiştirebilir.

Muhalefet bugüne kadar büyük bir hata yapmadı, ancak durup dururken Kılıçdaroğlu’nu başörtü meselesini gündeme getirmesi Erdoğan'a başörtüsünün suyunun suyunu içme fırsatı verdi. 28 Şubattan bugüne bu mesele o kadar çok istismar edildi ki artık kemirilecek bir yerinin kalmadığı düşünülürken yeniden gündeme geldi. Böyle bir tartışmanın neye sebep olacağını bildiği için sayın Akşener, kapanan yaraları değil kanayan yaraların konuşulması gerektiğini söyledi. Kılıçdaroğlu, CHP üzerindeki -dinle sorunlu- parti imajını kaldırmak için böyle bir hamle yaptı. Erdoğan’a bir defa daha başörtüsünün rantını yeme yolunu açtı. Şimdi Erdoğan, "anayasayı değiştirelim" diyor. CHP hayır dese yine dinle problemli ilan edecek, evet dese AKP'nin anayasa değişikliği ile meseleyi sahiplenmesine vesile olmuş olacak. Öyle veya böyle, Erdoğan Kılıçdaroğlu'na hayır dedirtmek için anayasa kartını oynayarak suyu yokuşa sürdü. Hiç bir ihtiyaç yokken kabuk bağlamış bir yara deşilmiş oldu.Bu da Erdoğan'ın kar hanesine yazıldı.

ALGI SİYASETİ

Hiçbir dönemde siyaset ve siyasetçi bu kadar çok çürümedi. Son yirmi yılda hedefe varmak için her şeyin kullanılabileceğini düşünen bir siyasetçi tipi ortaya çıktı. Yalan, iftira, çarpıtma, kumpas kurma siyaset etmenin bir biçimi haline geldi.

Bu, Türkiye'ye mahsus bir durum değil, başka ülkelerde de benzer örnekleri var. Ancak hiçbirinde bu ölçüde bir yozlaşma, aldatma politikası yok.

Özellikle AKP bu işi çok profesyonelce yapıyor. Öyle ki neyin gerçek neyin çarpıtma veya algı oluşturma amacına matuf olduğunu anlamak çok zor.

Birkaç yıl önce (2009) Erdoğan’ın İsrail Başbakanı Perez'e   -one minute- çıkışı Erdoğan'a ülke içi ve dışında büyük itibar kazandırmıştı. O olay Erdoğan'ı toplum nezdinde bir kahraman mertebesine çıkardı. Kimi İslam ülkelerinde istihbaratın da organizasyonu ile Erdoğan'ın ziyaretleri şova çevrildi. One minute Erdoğan'ın siyasi kariyerinde önemli bir dönüm noktası oldu. Erdoğan sert, yiğit adam imajını biraz da o olayla edindi. Aradan yılar geçip AKP'de gedikler açılmaya başlandıkça olayın bir -kurmaca- olduğu konuşulmaya başlandı. Önce Erdoğan'ın Perez'in üzerine yürümesi planlanmış, sonra sonuçları ağır olabilir denilerek o günkü tepki ile sınırlandırılmıştı.

Böyle bir siyasi iklimin içinde doğru ile yanlışı, gerçek ile algıyı ayırabilmek çok zor. Siyaset yozlaştıkça  algıya daha çok sığınıyor. Seçmenin yer değiştirmesinin bu kadar yavaş olmasının bir nedeni de bu. Senaryo ile gerçek arasında sıkışan bir seçmen kitlesi var. Kah dinle efsunlanıyor, kah kurmaca gösterilerle idraki iğdiş ediliyor. Muhalefet, yalanın maskesini indirmeyi becerdiği ölçüde hedefine varmayı başaracaktır.