Hammurabi Kanunları 282 maddeden oluşur. Bundan 3800 yıl kadar önce, Hristiyanlığın da Müslümanlığın da yüzlerce yıl öncesinde uygulanan kanunları kendisine Tanrı’nın yazdırdığını açıklar. Yüzyılın depremi diye adlandırılan 6 Şubat 2023 felaketi sonrası deprem gerçeğiyle bir kez daha ama çok daha büyük acıyla yüzleştik.

Adam vardır insanı insanlıktan soğutur, dinden soğutur, işten soğutur, hayattan soğutur… Adam vardır obskurantisttir, hakikatin toplumun bazı kesimlerince bilinmesini kasıtlı olarak önlemeye çalışır, yüce dinimizi istismar eder. Yine adam vardır insana Allah’ı sevdirir ki bu suretle diğer sevgiler kendiliğinden gelir…

Bir iyi adam… Son bir ayda “Deprem Gerçeği” konusunda iki kez sohbetine katıldım. Aldığım notlardan özet kesitler sunuyorum… Dedi ki;

Kişi tanımadığı bir şeyi sevebilir mi? Sevmek için tanımak gerekir. İnsanlar Allah’a inanıyor ama Allah’ı tanımıyor. Tanımadığı için ilişki kuramıyor, ilişki kurmadığından bir şey isteyemiyor.

RAB asla şer üretmez, “hasenat” üretir. Allah dosttur, ona sığınılır, o kendisine sığınanı korur.

Deprem bir doğa olayıdır. Rabbimiz depremi insanlar ölsün diye yaratmadı, tedbir al diyor.

Hammurabi Kanunlarının 229’uncu maddesinde, “Bir inşaatçı herhangi bir kişi için bir bina inşa eder, bu bina uygunsuz yapılıp çöker ve ev sahibi ölürse, inşaatı yapan da öldürülür” diyor, ilginç değil mi?

Menkıbelerin, sahih olmayan hadislerin arkasına saklanarak, “bina ve zina çoğalınca” büyük felaketler olur diyenlere sormak lazım. Örneğin, Los Angeles, Hong-Kong ve daha nereler dururken neden Kahramanmaraş? 

Yaşadığımız depremle birlikte en fazla gündeme gelen konu kader oldu.

Kader bir ölçüdür, standarttır. Ölçüye ve standarda uyarsan sorunla karşılaşmazsın. Deprem’e kader dersek, o zaman müteahhidi, demiri, çimentoyu, mimarı, mühendisi nasıl suçlarız?

Katil, “Allah’ım sen benim kaderimi yazdın, ben de öldürdüm” diyebilir mi?

Firavun, “Allah’ım sen kaderimi yazdın ben de onca kötülük yaptım, üstelik rolümü çok güzel oynadım” diyerek işin içinden sıyırabilir mi?

Allah, “bittim Allah’ım” demeden, “yettim kulum” demiyor. Allah kimseyi cennete iletmez, yöneltir.

Deprem bilimin konusudur, imanın konusu değildir. Acılarımızı hocalarımız yapacağız, ders alacağız, gerçeklere tutunacağız. 

Kur’an-ı Kerim, rehberdir, yol gösterendir, sırat-el müstakimdir. Günahlara, sahtekarlıklara, hırsızlıklara, ehliyetsizliğe, liyakatsizliğe araç kılınacak bir kitap değildir, olmamalıdır.

Binaya “Mümin” adını, siteye “Ebrar” ismini vermişler. Mümin olması gereken insandır, binadan mümin olur mu? Ebrar, iyi huylu, dürüst demektir. Önce o binanın, alt yapısında, üst yapısında görev yapan insanların dürüst olması gerekir ki bina yıkılmasın.

Oysa gerçek ne? Her yere ev yapılmaz, uygun yer seçilip, düzgün malzeme kullanılmalıdır. Kurallara uygun yapılmayan evlerde Allah’tan yardım istenmemelidir.

Dere, benim üzerime ev yapma rahatça akayım, yoksa cezalandırırım diyor. Tarım toprağı benim üzerime ev yapma, bir santimetrem 1000 yılda oluşuyor, yaparsan yıkarım diyor.

Kişinin imanı kendisini ilgilendirir, işinin imanı herkesi ilgilendirir. Biz ölümü yüceltiyoruz, yaşamı değil. Yaşamı yücelten bir din dururken ölümü yücelten bir din uydurdular.

Her kötülükte kader diyerek işin içinden çıkılabilir mi? İnsanın hiç sorumluluğu yok mu, hiç tövbesi yok mu, hiç özeleştirisi yok mu?

Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun Allah’ı daha yakından tanımamıza ve onu daha fazla sevmemize vesile olan Prof. Dr. O. Arslan’a ve obskurantistlere kanmayanlara.