Şu iki mefhumu birbirine karıştırıyoruz:

“Pragmatizm/menfaatçilik ve Ütülitarizm/ faydacılık”

Kişisel menfaat ve faydanın öncelenmesi her daim küçük hesapları doğurur. Genel faydayı düşünmek ise Atatürk’ün: “Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır” sözünü taç yapıp yürümektir.

Devlet, evlatlarını ezmeyeceğine ve üzmeyeceğine dair söz vermez. Hiç kimse yüceltileceğine ve değer göreceğine inanarak yola çıkmasın. Şahıslar olarak birbirimize değer verebilir ve hakkını teslim edebiliriz ama genel fayda ile kişisel hakkımız karşı karşıya geldiğinde, kendimizi geri planda tutmayı öğrenmeliyiz.

“Kişiler yoktur, olaylar vardır” sözünü yakama iliştirip, hadiselerin genel manzarayı zedeleyip zedelemediğine bakarım. Bayrağıma kara çalındıktan sonra alnımın ak olması, beni mesut etmez. Askerlerin vücudunu ve emeğini müdafaa hattına feda etmesi gibi fikir insanlarının da zihinlerini ve namlarını feda etmesi istenebilir. “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” sorusunu dikkate almayan sistem, senin kimse olmadığını sana çok güzel gösterir. Tavsiyem odur ki kimse kendisini davanın karşısında konumlandırmasın. Hata yapma hakkını insana Tanrı vermiştir. Her yerde ve herkeste de bu hak mahfuzdur.

Bir çiçeği kökünden koparabilirsiniz. Bu manzarayı eksiltmez. Ama denizi kurutamazsınız, o manzaranın kendisidir. Hattı müdafaa, satıhtaki müdafaanın en büyük düşmanıdır. Yok olmayı göze alamayan varlığa aday olmasın.