
Nazım Peker
Amaç çok dilli bir anayasa mı?
Sevgili okurlarım!
Olmayan bir Kürt sorunu üretmeye çalışanlar, çok dilli bir Anayasa yapma peşindeler.
Hangi mahkeme de hangi vatandaşımıza sen Kürt müsün diye soruluyor?
Hangi vatandaşımıza hangi üniversite kaydında sen Kürt müsün diye soruluyor?
Hangi ehliyet sınavında, KPSS’de hangi vatandaşımıza sen Kürt müsün diye soruluyor?
Hangi yurttaşımıza şirket kurarken, fabrika açarken, ticaret yaparken sen Kürt müsün diye soruluyor?
Hangi yurttaşımıza siyaset yaparken, vekil seçilirken, camiye giderken, nikah kıyılırken sen Kürt müsün diye soruluyor?
Ha dil mi tek sorun olan?
Kimse kusura bakmasın, iki dil ancak yılan da olur. ABD’de 70 etnik köken 70 etnik dil var. Hangi etnik unsur kendi dilini resmi dil olarak istiyor.
Bizim bazı basiretsiz yöneticiler olmayan bir sorunu, varmış gibi bebek katilini barış elçisi, önder yaptılar, olmayan Kürt sorununu çözme yarışına girdiler.
Şimdide ülkenin onca sorunu var iken, çok etnisiteli sivil bir Anayasa yapma hevesine soyundular.
Beyler akıllı olalım, ülkenin geleceğini düşünelim Yugoslavya, Irak, Suriye örneğini yaşamayalım.
Bu cennet coğrafya Türkiye, farklı etnik gurupların işgal koşullarında el ele vererek kurduğu; Orta Doğu’nun tek laik ve üniter ulus devletidir.
1924 Anayasası’ndaki “Türk Milleti” tarif ve tanımı; din, dil, ırk, inanç ayrımı gözetmeksizin vatandaşlık temelinde birliği esas almıştır. Tıpkı Almanya, Fransa gibi modern ulus devletlerde olduğu gibi. Altı yıl öğretmenlik yaptığım Almanya’da Fransız uyruklu bir Fransız “İch bin Deutsche-Ben Almanım” diyebiliyordu.
Rus Bilimler Akademisi’nin tespitlerine göre ne Kürtçe diye bir dilin olmadığını rapor etmişken; bizim önünü göremeyen kimi siyasetçiler, koltuğumuzda biraz daha kalabilelim endişesiyle; etnik ayrımcılığı gündeme taşımaktalar. Yeni sivil bir Anayasa özlemindeler.
Bunun sonucunu düşünen var mı acaba?
40 yıllık teröre, 50 bin terör kurbanı vermemize rağmen bozulmayan birliğimizi, mahkemelere taşınmayan evliliklerimizi bozmaya hizmettir.
Gelecek kuşakların, ortak dil ve ortak anayasal kimlik etrafında buluşmasını tehlikeye atmaktır. Üniter devlet yapımızın, birlik ve beraberliğimizin yara almasına hizmettir.
Yerel diller ve kültürler özgürce yaşanmakta, basın yayın kuruluşları bölgesel dillerde yayın yapmakta, eğitim kurumları açabilmektedir (tehlikesine rağmen).
İki dil demek, ayrışmış resmi dil demek, birbirini anlayamayan, parçalanmış kuşaklar demektir. Bu ise kime hizmettir? Bu süreç, Türkiye’yi Yugoslavya, Irak, Suriye benzeri çatışma ortamlarına sürükleyebilir.
Asıl sorun yeni ve sivil bir Anayasa değil. 2017’de kuvvetler ayrılığını tamamen ortadan kaldıran ve seçimli MONARŞİYİ kurumsallaştıran, devletin işleyişini tıkayan değişikliklerdir. Düzeltilmesi gereken de budur. Güçlendirilmiş PARLAMENTER SİSTEME geçmek olmalıdır.
Üzülerek bazı siyasetçilerin: “Anayasal düzene uymayan, Anayasa kararlarına uymuyorum, saygı da duymuyorum” diyenlerle anayasa yapmayız demelerine karşın; dolaylı yollarla, kapalı kapılar ardında masaya oturdukları duyulmakta. Bu yanlış ve sakıncalı durumdan acilen vaz geçilmelidir.
Ülkede artık sağ-sol, inançlı-inançsız kalmadı.
Tüm yurtseverlere çağrımdır. Hukuk ve demokrasi zemininde bu sürece karşı çıkalım. Ülkemizin birliğini-beraberliğini, uygar ve laik demokrat geleceğini birlikte savunalım.
Esen kalınız.
Eğitimci-Yazar
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.