
Av. Dr. İrfan Sönmez
Değişen Öcalan değil…
PKK ile önce Oslo’da görüşmeler yapıldı.
Görüşmelerden birine, Erdoğan, Hakan Fidan’ı da göndermişti. Fidan, Erdoğan adına birçok taahhütte bulunmuş, Merkezin bazı yetkilerinin önce valiliklere sonra Belediyelere devredileceğini söylemişti.
Bu il düzeyinde özerklik demekti. Fidan, “o zaman istediğiniz dilde eğitim de yaparsınız” diyerek sürecin nereye evrileceğini söylemeyi ihmal etmemişti.
Ama bu görüşme internete düşerek faş olunca, uykudaki milli refleksler uyanmış, tepkiler yükselmiş görüşmeler kesilmişti.
2012 sonlarında, bu defa Çözüm Süreci başlatıldı. Erdoğan Cumhurbaşkanlığı istiyordu, bunun için HDP’nin desteğine ihtiyacı vardı.
İmralı’nın kapıları açıldı, Türkiye’de iki ayrı devlet merkezi varmış gibi HDP’liler ile bazı görevliler İmralı’ya koştular. Artık gündem Ankara ve İmralı hattında belirleniyordu. Halkın bir kısmının yüzü bilinçli olarak Ankara’dan İmralı’ya yönlendirildi.
Bu kısa girizgâh, bugünü anlamak için. Çünkü dünü özellikle Çözüm sürecinde konuşulanları, yapılan vaatleri hatırlamadan bugünü anlamak mümkün değil.
O görüşmeler, daha sonra Avrupa’da “İmralı Notları” adı altında kitaplaştırıldı, şimdilerde örgüt evlerinde ders kitabı olarak okutuluyor.
Öcalan, o zaman bir, “Barış konseyinin kurulması gerekir.”(s.11) diyordu. Bugün aynısını onun yerine Bahçeli söylüyor Mecliste bir komisyonun kurulması ve her partinin üye vermesi gerektiğini söylüyor.
Öcalan aynı görüşmelerde, “Kürt realitesi parlamento tarafından tanınmadan nasıl anayasa yapacaksınız?(s.12)
Anayasal düzenleme yapılmayacaksa nasıl barış koşulları oluşturulabilir?(s.13)diyor, silah bırakmamın şartının statü, yani anayasanın, Kürtleri içine alacak şekilde değiştirilmesi olduğunu söylüyordu.
Bugün Öcalan’ın tam 12 yıl önce söylediğini Cumhur ittifakının bileşenleri söylüyor. Bahçeli, yeni bir kimlikten bahsederken, sn Erdoğan, milletin çeşitliliğini yansıtan yeni bir anayasadan söz ediyor.
Öcalan hem kitaplarında hem de İmralı görüşmelerinde; “Katliamların temel nedeni ulus devlettir. Ulus devlet özgürlük değil köleliktir.(s.13)diyordu. Şimdi ülkeyi yönetenler Türk yerine Türkiyelilikten bahsederken aslında aynı şeyi söylüyorlar. Aynı Öcalan, bu hususun anayasaya nasıl dercedileceğini de” anayasa için ben Osmanlı kültürel varlığını esas alıyorum, mesela Türkiye ulusu olabilir,” diyor. (s.41)Yani Türk yerine Türkiyelilik, kimliksiz, isimsiz bir halk.
Hatırlanacağı üzere Öcalan, ilk çözüm sürecinde Misak-ı milli vurgusu yapmış, bazı aklı evveller bunu Apo’nun milli bütünlük aşkı olarak yorumlamıştı.
Biz de bunun, Kürtler arasında sınırların kaldırılması, uluslaşma yolunun açılması olarak anlamış ve yazmıştık. Bunu Öcalan da itiraf ediyor ve şöyle diyor: Misak-ı Millînin parçalanması aslında Kürt parçalanmasıdır. Bizler Ortadoğu Konfederasyonu derken aslında Kürt canlanmasından ( birleşmesinden, uluslaşmasından) söz ediyoruz.”(s.41)
Bugün kamuoyuna servis edilen büyüyeceğiz propagandası işte bu misak-ı milli aldatmacası üzerinden yürüyor. Apo diyor ki, bizi birleştirin, kaynaştırın sonra da yolumuza gidelim. Hani diyorlardı ya, Apo her şeyden vazgeçti, bağımsızlık, özerklik istemiyor. Peki ne istiyordu: ”Yerel yönetimler özerklik şartındaki çekinceler kaldırılırsın, bu mesele önemli ölçüde çözülür. Niye? Çünkü birinci ve ikinci maddesinde mali ve idari özerklik var.(s.22) Ardından da ilave ediyordu: ”Öcalan bağımsızlıktan, özerklikten vaz geçti dediler, hiçbir şeyden vaz geçmedim. Ben sadece demokratik Türkiye olmadan bunların hiçbiri olmaz, zamanı da değil, arabayı atın önüne bağlamayın diyorum.”(s.57)
Apo, silah bırakmayı mücadeleyi bırakmak, iddialarından vaz geçmek olarak görmüyor, tam tersine mücadelenin daha ileri bir aşaması olarak gördüğünü söylüyor: ”Bu aşama, mücadeleyi siyasallaştırma dönemidir.(s.41) Bugün de aynısını söylemiyor mu? Siyasi aşama kriminalize edilme tehlikesi olmadan ve hiçbir yasal engelle karşılaşmadan halka
gitme yolunu açıyor. Öcalan sorgudayken de” en büyük sıçramayı partileşip meşruiyet kazandıklarında yaptıklarını söylemişti. Siyaset yolu açılınca, her yere girip çıkmak, propaganda yapmak mümkün olmuş, bu da örgütün kitleleşmesinin önünü açmıştı. O tarihte Öcalan, Suriye yapılanması için de ”Suriye’de bizimkiler başat rol oynayacaklar. Orada özerk bölgeler olur. İsviçre’deki gibi.(s.52) Kürt sorunu, Suriye sorunu çözülmeden Türkiye nefes bile alamaz.” diyordu.(s.53) Gelinen nokta ortada, İktidar sözcüleri önce Suriye PKK’sı da silah bırakacak diye esip gürlediler, sonra sessizliğe büründüler. Sonunda: ”Erdoğan’a da söyledim: ( acaba nasıl söylemiş, yüz yüze mi, aracı ile mi?) Esed Kürtlerin etrafını sarar, sen de kapıları açıp devlet olarak yardım etmezsen, geçici bir ittifak ile Esad’la anlaşırım. Kendimi nasıl koruyacaksam korurum,”(s.84) diyen Öcalan haklı çıktı. Artık kimse silahlı on binlerce YPG’linin adını bile ağzına almıyor.
Ülkenin bu hale gelmesinde, iktidarın kendi kazanımları uğruna her şeye müsait gözükmesi ve milli devlet ile vatandaşlığın tanımı gibi konularda DEM parti ile benzer düşüncelere sahip olmasının büyük payı var. Amaçlarına “ Terörsüz Türkiye” ambalajı ile ulaşmak istiyorlar.
Öcalan ve Örgütünün talep çıtasını bu kadar yüksek tutması, biraz iktidarın bu zaafını bilmesinden biraz da kimi iktidar mensuplarının HDP ve Öcalan’a verdiği söz ve vaatlerin uçukluğundan kaynaklanıyor.
İmralı notlarında, bu etnik vaatçilerin en bonkörlerinden biri olan Beşir Atalay’ dan şöyle bahsedilir:
“Dün de Beşir Bey söyledi, aklınıza hayalinize gelmeyecek düzenlemeler var.”(s.110) Nedir acaba PKK’nın bile aklına hayaline gelmeyen düzenlemeler?
Öcalan’la böyle konuşa konuşa hem onun hem örgütün umutlarını canlı tuttular. Gardını düşürmesini engellediler. Yaşanan acı tecrübelerden hiç ders almadılar.
Aradan yıllar geçmesine rağmen 2012-2015 çözüm sürecinde Öcalan nerede duruyorsa bugün yine aynı yerde duruyor.
PKK Suriye’de amacına ulaştı, şimdi silahtan siyasi aşamaya geçerek Suriye’de gerçekleştirdiğini demokrasi maskesi altında burada yapmak istiyor. Siyasi aşama; kitleyi yoğurma, şekillendirme, uluslaştırma ve ortak hedeflere yönlendirme aşamasıdır.
Bazıları da örgütün hedeflerinden vaz geçtiğine bizi inandırmak istiyor. Aslında Öcalan hiç değişmedi, değişen; lafa gelince mangalda kül bırakmayan bir kısım milliyetçi etiketli menfaatperest siyasetçi oldu! Süreç de, onlar üzerinden yürütülüyor. Şimdi sormak lazım; kim kimin peşinden gidiyor?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.