GENEL AĞ TÜRKÇESİ

Türkiye genel ağla (internetle) 1994’ te tanıştı, aradan 19 sene geçti, genel ağ gün geçtikçe sosyal hayatımıza girdi. Öyle ki 50 milyon kullanıcıya radyo 38, televizyon 13 yılda ulaşırken genel ağ 4 yılda ulaştı. Dünyadaki genel ağ sayfalarının sayısı 700 milyonu aşmış durumda, Türkiye’ de ise 20 milyon… Sosyal paylaşım sitelerinden feyzbuğun 27 milyonu Türkiye’ den 600 milyondan fazla kullanıcısı var. Feyzbukta ayrıca 900 milyon sayfa ve grup açılmış. Tivitır da neredeyse feyzbukla atbaşı gidiyor: 10 milyonu Türkiye’ den olmak üzere 550 milyon kullanıcı… Peki ya bilgisayarlar? Önceden sadece internet kafelerde görebildik; şimdi evlerimize konuk oldu, dizimizin üstünden düşmez oldu, koltuğumuzun altından bile çıkıyor hatta ceplerimize kadar girdi. Günümüz sosyal, siyasî, resmî, askerî hayatı bilgisayarlarla yürüyor. Biz istesek de istemesek de kilometre taşlarımızdan biri oldu. İhtiyaç duyduğumuz metal bir nesne olarak hayatımızda kendisine yer etti. 

Hızla yayılan teknoloji yaşamımıza elbette belli kurallarıyla birlikte kuralsızlıkları da beraberinde getirdi. Bilgisayar terimleri arasında batağa itilen, can çekişen Türkçe’ mizi kimse görmüyor. İngilizce cümlelerin baş harflerinden elde edilmiş sözcükler, kendine öylece yer bulmuş. Ya firma isimlerine ne demeli? El kadar yedek parçaya adamların verdiği isimleri kullanmaktan çekinmiyoruz. Takıp çıkardığımız, bozduğumuz, yaptığımız, yüklediğimiz, eklediğimiz, kaldırdığımız aletlerin hepsinin adı İngilizce. Nasıl ki ’’bilişim, yazılım’’ dediğimde bir şey olmuyorsa USB’ ye ’’bellek’’ desem herhalde dilimi eşek arısı sokmaz. Çakmak kadar alete de sözümüz geçmeyecekse tümden atalım camdan bilgisayarları. Zannediyoruz ki bilgisayar ve yavrusu genel ağ sadece İngilizce sözcüklerle kullanılır. Sadece bilgisayar kullanan millet İngilizler’ le biz değiliz ki! Hem sadece biz olsak bile ayrıcalıklı olmanın yanında özgün olmak hakkına sahip olmayalım mı?

Başka milletler dillerini korumak için özel yasalar çıkartıyorlar. Fransızlar, İngilizce’ den sözcük geçmesin diye dokuz takla atıyor. Çinliler yeni ürünlere isim bulabilmek amacıyla anketler düzenliyor. Büyüklüğü ancak ülkemizdeki şehirler kadar olan birçok ülke dil konusunda bizden daha hassas! Asya’ yla Avrupa arasındayız tamam da dilimiz de yolgeçen hanı değil! Dünyada iki kıta arasında sadece Türkiye yer almıyor. Kuzey ve Güney Amerika arasında diye Panama dili yolgeçen hanı mı olmalı? O zaman titreyip kendimize dönmeliyiz! Bu dil bizim, demeli herkes. Türkçe’ mizi her zeminde savunmalı: genel/yerel/özel ağda, her yerde… Dikkat edin daha hiç imlâ/noktalamaya girmedim. İmlâ/noktalamanın dört dörtlük olacağı günleri ancak hayal edebilirsiniz. Şimdi asıl/öncelikle amacımız, Türkçe’ mizi yabancı dillerin etkisinden kurtarmak! Görev, sadece Türkçecilerle edebiyatçıların değildir; ana dili Türkçe olan, Türkçe konuşan herkesindir. 

Bilgisayar ve genel ağ Türkçe’ sinin durumu ne yazık ki içler acısı, iğrenç sözcükler arasına sıkışıp kalmış. Benim şahsen Tarzanca denen dilden sözcük kullanmak ağzıma yakışmıyor. Kuş dili de olsa Türkçe’ miz, ana dilimiz; demişti bir arkadaşım. Hala yüreğimdedir bu cümleye kazınmış Türkçe sevgisi. Kendisine Tarzanca’ yı yakıştıran varsa amenna!

Kimimiz sohbet odalarında veya kendi sahte sosyal paylaşım sayfalarında gerçek olmayan rumuzlarla sohbet ediyor ya da sohbet ettiklerini düşünüyorlar. İnsanın gerçek olmayan isimle tanımadığı biriyle Türkçe’ mizi kıya kıya sohbet etmesini ruhsal bir sorun olarak görüyorum. İlk önce ’’mrb, hello, nbr, slm, hi’’ deniyor, kimisi ’’ii günler’’ diye de başlıyor muhabbet(!) Olmaz böyle şey! Herhangi bir sorunun cevabı ’’ii, ok, tmm, ewet’’ oluyor. Soru soran teyit etmek için değil mi yerine ’’dimi’’ yi kullanıyor. Gülünecek bir şey olduğunda ekranda hemen şu işaret çıkıveriyor : ), üzüldüğümüzde de bu : ( Tıpkı dillerin yeni oluşmaya başladığı ilkel dönemlerdeki mağara resimleri gibi… Tivitırda beğendiğimiz her şeyi retweet’ liyoruz. Feyzbukta admin’ e on defa ileti yazıyoruz. Email’ lerimizi kontrol etmeyi de ihmal etmiyoruz tabi…

Bitişik yazılan soru edatını, bağlaçları falan hiç saymıyorum. Yerle bir edilen imlâ/noktalama söz konusu değil daha. Ne yanlışlar yapılıyor ne! Adeta Türkçe’ yi baltalıyoruz. Genel ağda neredeyse konuştuğumuz gibi yazıyoruz. Diyoruz ki: geliyomusun, işte böle, söledim, gitcem, yapcem, bişey, nolcak… 1920’ de Prof. Imsky de Kazan Üniversitesi’ nde Türklere yerel konuşmayı resmi dil yapma fikrini öne sürmüştü ama sonları pek iyi olmadı.

’’tşk, tbr’’ diye yazılan sözcükler var. İnsanlar birbirlerine böyle mi teşekkür ediyorlar? Ya da denilenleri anlamadığımızda ’’what’’ mı diyoruz? Bu âlemde deniyor. İsimlerimizi her yerde büyük harfle yazarken bu âlemin tılsımıyla her şey küçülüveriyor, kendileri gibi…

Bizim gariban v harfimiz vardı ya genel ağda ona yer yok: wer, alow, ewet, what… Züccaciye dükkânına fil girse daha iyi olurdu. 

Biraz da noktalamaya değinelim. İnsanlar yüz yüze konuşurken jest-mimiklerle rahatça anlaşırlar. Noktalama işaretleri, jest-mimiklerimizin kâğıttaki temsilcisidir. Konuşurken jest-mimiklerle nasıl zorluk çekmiyorsak yazarken de noktalama işaretlerini kullanarak öyle zorluk çekmeyiz. Gel gör ki bu âlemin bilgiç ve yetenekli fertleri hiçbir noktalama işareti kullanmadan pekâlâ sohbet edebiliyorlar. 

Türkçe perişan hale getirilip tadına doyulmaz muhabbet(!) bittikten sonra ’’ii günler, bye bye, grşrz, ii geceler, kib…’’ diyoruz. Günlük hayatta kim acaba arkadaşından ayrılırken ’’kib’’ diyor ya da ’’grşrz’’ ü harf harf söylüyor merak ediyorum doğrusu. Türkçe’ m, sebebim, çarem; diyen şairlerin çocukları, Ata’ mızın Cumhuriyet’ i emanet ettiği gençlik yapıyor bunu. Yazımı Albert Camus’ un beni her zaman canevimden vuran bir sözüyle bitirmek istiyorum:

’’İki vatanım var: biri Fransa, diğeri Fransızca!’’


Yücel ÖNDER

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi