KONUŞMA VE YAZMAYA DAİR

Konuşma Üzerine 

Konuşma ve yazma eğitimi denildiğinde Türkçeci/edebiyatçı dahi olsak genellikle ya az ilgileniriz ya da hiç ilgilenmeyiz. Bize basit gelir, yeri daha önemli bilgilerle doldurulabilecek bir konu olduğu kanısına kapılırız hemen. Konuşma ve yazma gibi iki önemli beceri ülkemizde yıllarca hep ikinci sınıf konu olarak kalmıştır.

Konuşma ve yazmanın önemini atalarımız bizden daha çok anlamış. İlk eserlerimizden günümüze değin bütün ediplerin edebî mirasımıza kattığı eserleri incelediğimizde konuya ne denli değer verildiğini görürüz.

1-) Kül Tigin Yazıtı, 8. yy: 
Neng neng erswer bengü taşka urtum. Köngülteki sabımın urturdum. Mening sabımın sımadı. (Ne sözüm varsa bengü taşa yazdım. Gönüldeki sözlerimi de yazdırdım. Benim sözümü kırmadı.)

2-) Kutadgu Bilig, Yusuf Has Hacip, 11. yy:
Ne yumruktan ne kılıçtan iz kalır
İnsan ölür, arkasından söz kalır.
Kötü söz duyanları düşman eder.
Ederse insanı söz, sultan eder.

Yana bilse söznüng içi hem taşı
İtilse anıng ötrü bozmış işi 
(Sözün içini dışını bilmeli, böylelikle bozulmuş işler düzelir.)

3-) Risalet-ün Nushiyye, Yunus Emre, 14. yy:
Sözünü bilen kişinin yüzünü ağ ede bir söz
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz.

4-) Safahat, Mehmet Akif, 20. yy:
Bilirsen güzel kelâm söyle ibret alsınlar
Bilmezsen sükût eyle adam sansınlar.

Daha pek çok atasözünün varlığı, atalarımızın söze verdikleri önemin açık göstergesidir.

Son yıllarda dört temel beceriye yönelik hareketlenmenin varlığı, kitapların yazılması, seminer/panellerin düzenlenmesi sevindirici ama reel gözle bakarsak 15 milyon öğrencinin olduğu ülkemizde girişimlerin yetersiz olduğunu söyleyebiliriz. Eğitim Fakültelerinde dört temel beceriyi konu alan derslerin işlenmediğini ya da derslere alan dışında öğretim elemanlarının girdiğini biliyoruz. Hatta okullarımızda MEB’ in yanlış politikaları sonucu alan dışı derslerin öğretmen kadrolarına atanmış, dört temel beceri/dil bilgisi/ana dili öğretimini bilmeyen, yanlış metotlar uygulayan öğretmenlerin varlığı da yadsınamaz!

Konuşmayla ilgili olarak hepimizin yakındığı, konuşma kusurlarıdır. Lise müfredatına alınan, YGS’ de sorulan anlatım bozuklukları Türkçe’ nin gramerini yazmış bazı dilcilerimizin kitaplarında yer almamıştır. Bizim neslin anlamadığı veya zor anladığı Osmanlı Türkçesine ait sözcüklerin daha yoğun kullanıldığı zamanlarda biraz önce bahsettiğim dilciler, yeni türetilen öztürkçe sözcüklerin kullanımını garabet saymışlardır. Anlatım kusurlarının sebebi, az okumamızdır; televizyonun sosyal hayatımızda çok fazla yer etmesidir. Televizyona mahkûm neslimizin anlatım kusurları yapmasını, konuşma eğitimine önem vermemesini yadırgamamalıyız. Suçu ilk başta öğretmenlerde, eğitim kurumlarında aramak yanlış olur. Hata izlenme oranlarını arttırmak için mankenleri sunucu yapan medya patronlarındadır.

Konuşmanın sanat, dinlemenin ayrı bir sanat olduğunu anlamamız için güzel dilimizi bataklığa daha ne kadar iteceğiz? Sıcakkanlı millet olmamız sebebiyle iletişim kurmaktaki marifetimiz gözler önündeyken konuşma eğitimi almanın/vermenin önemini ne zaman anlayacağız?

Yazma Üzerine

Yazma ise ayrı bir muamma olarak duruyor karşımızda. Kalabalık sınıflarda bir nebze olsun konuşma tatbik edilebilirken yazma neredeyse hiç uygulanamıyor. Okullarda uygulanan yanlış yazma yöntemleri, gereksiz yazma ödevleri öğrencilerin yazma becerisini örseliyor. Çoğu öğrenci, en basitinden, kendi hayatlarını bile yazamıyor.

Biz öğretmenlerde suç yok mu? Tabi ki var. Halen birçok öğretmen için yazma, güzel yazı yazmak değil yazıyı güzel yazmak anlamına geliyor. Önemli olan; öğrencinin yazdığı okunabilsin, bitişik/eğik el yazısı becerisi gelişsin, dışı olmasa da içi 1960 model müfettiş amcalar geldiğinde ’’Hocam, öğrencileriniz neden ayrık yazı yazıyorlar?’’ demesin! Yazmak’ tan maalesef ki bunu anlıyoruz. Kompozisyon zulmüne hiç girmiyorum bile. Sebep aynı: önemsemiyoruz. 

Üniversite öğrencilerinin durumu, bizim öğrencilerden farksız. Ülkemizde her üniversitede yaklaşık 30-40.000 öğrenci okuyor. Basit bir hesapla, üniversitede 5 fakülte olsa, her fakülte 1 dergi çıkarsa, her dergide 15 köşe yazarı olsa, bunların hepsinin çok iyi yazarlar olduğunu bile düşünsek bir üniversitede yazmadaki başarımız % 0.1 yapar. Başarı bile denemeyecek küçük bir rakam… Almanya’ da gençlerin yazdıklarını serbestçe yayınlama hakları bulunuyor. O yüzden Goethe, bir Alman… Rusya’ da 150 yıldır Yazma Enstitüleri eğitim veriyor. Ülkemizde ne böyle bir hak var ne de yazar olarak yetiştirebildiğimiz gençler… Yazmadaki hüsranla konuşmadaki hüsran atbaşı gidiyor. Hâlbuki yazmadaki başarının belki % 10’ u esindir, geriye kalanı çalışmak, okumak…

Ortaokulu bitirene kadar dört temel becerinin son ve en zor basamağı olan yazma eğitimine dair ne hatırlıyorsunuz? Evinizde o dönemde oluşturulmuş ürün dosyası var mı?

Güzel yazılarda size aktarılmak istenenleri açıkça görebilirsiniz. Öğrencilerde bu noktayı yakalamak önemlidir. Emek harcanmış, belli bir çaba ve disiplinle oluşturulmuş, size ’’Ne kadar güzel ve kolay yazılmış!’’ duygusu veren, sözcükleri sessiz okurken bile kulağınızda tını olan, bize yeni ufuklar açan, geniş sözcük dağarcığının ürünü yazılar yazamıyor oluşumuzun sebebi yazma eğitiminin önemsenmemesidir. 

Söz uçar, yazı kalır; demiş atalarımız. Atılan ateşli nutuklar, söylenen marşlar, anlatılan masallar, haykırılan destanlar, orduları şahlandıran zaferler kazandıran şaşalı sözler yazılmadığı için unutulup gitti. Yazının diğer işlevi, kalıcılık; tabi ki asıl işlevi, öğrencilerin kendilerini ifade etmekte kullandıkları araçlardan biri olması... Yazma, ilham meselesi değildir. Her gün yapılacak çalışmalarla kazanıldığını da unutmamak gerekir. Eğer yazma ilham meselesi olsaydı Türk/dünya roman tarihinin kilometre taşı eserleri yazarlar, 20’ li yaşlarında yazarlardı.

Sonuç

Hem konuşma hem de yazma MEB’ in mahrumiyet bölgesinde kalmış konulardandır. Ne zaman itibar görmeye başlayacağı bilinmez. Burada en önemli görev, MEB’ de altyapı uygun olmasa da Türkçe ve edebiyat öğretmenlerine düşüyor. İmkânları zorlayarak başarabiliriz, diye düşünüyorum. Unutmayalım ki kalem, kılıçtan keskindir!


Yücel ÖNDER

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi