MORO ROMANTİCO

Orhan Veli’ yle tanışmam lise yıllarımda oldu. Moro Romantico, ilkgençlik çağlarımızda anlamadığımız ama tınısı itibarıyla liseli âşık olmayı teşvik ve yardım yataklık eden, hoşumuza giden şiirlerindendi; edebiyat kitaplarında mutlaka yer alırdı. O zamandan sonra Orhan Veli bana aşkın, şarabın, yağmurun romantik şairi olarak gelmiştir. Ancak üniversite yıllarımda gerçek Orhan Veli’ yi tanıdım ve hiçbir zaman Orhan Veli’ nin öyle rindâne bir hayat yaşamadığını, ekol ve nesil yönünden bunun mümkün olmadığını anladım. Öğle yemeklerini küçük bir bakkalın köşesinde yumurta içerek geçiştiren Orhan Veli’ yi buldum. II. Dünya Savaşı bitene dek dört defa askerlik yapan Orhan Veli’ nin iç sızılarına tanık oldum. Ankara’ da lise öğrencisiyken temelini attıkları Garip şiirini yokluk içinde ayakta tutmak için uğraşan Orhan Veli’ nin çırpınışlarına üzüldüm. Yalnızlıkta, İstanbullulukta, İstanbulsuzlukta, gariplikte boğulan Orhan Veli’ yi gördüm.

Orhan Veli benim için artık aristokrasinin değil sokağın şairiydi. Onu okudukça, Türk şiirinde gerçekleştirmeye çalıştığı değişim ve dönüşümü gördükçe Türk şiiri adına sevindim. İyi ki bir garip Orhan Veli yaşamış, diye düşündüm. 

Orhan Veli’ yi her zaman Yahya Kemal, Nâzım Hikmet, Can Yücel ayarında bir şair olarak gördüm ama hiçbir zaman onlara benzetmedim. Hatta Garip neslinin diğer şairlerine bile! Aynı damardan gelmelerine/beslenmelerine rağmen ne Melih Cevdet ne de Ortay Rifat bir Orhan Veli olamadılar. ( Hatta Oktay Rifat geçen yüzyılın son çeyreğinde o güzelim sokak Türkçesinin gönendirdiği Türkçeyi bırakıp İkinci Yeni’ ye öykünerek iğrenç şiirler yazdı. İkinci Yeni neslinin düştüğü hataya düşerek dili anlaşılmaz bir çıkmaza soktu. Tabi ki bu, Oktay Rifat için zamanın onu yok etmesi sonucuna götürdü. Bugün Oktay Rifat denince aklıma Perçemli Sokak dışında şiir gelmiyor. Yani Oktay Rifat kendini öldürdü. ) Orhan Veli o kategoride sivri dilli olması hasebiyle sadece Nefî benzer, diye düşünüyorum.

1930’ lu yıllarda yapılan Türkçe ve Edebiyat Muallimleri Kongresi’ nde Ahmet Hamdi Tanpınar, Divan Edebiyatı’ nın müfredattan çıkarılması ve edebiyat eğitiminin Tanzimat’ tan sonra başlatılmasını teklif etse de Edebiyat Üzerine Makaleler’ inde ne zaman canı şiir okumak istese divan ozanlarıyla hasbihal ettiğini itiraf eder. Tesadüf ki aynı yıllarda Tanpınar, Ankara Erkek Lisesi’ nde Garip neslinin üç şairinin de edebiyat öğretmenidir. Biz de Tanpınar’ a uyarak Moro Romantico’ nun hecenin tüm lirik şairlerini kıskandıran leziz mısralarıyla sizleri baş başa bırakalım:

Anlatamıyorum (Moro Romantico)

Ağlasam sesimi duyar mısınız 
Mısralarımda?
Dokunabilir misiniz
Gözyaşlarıma, ellerinizle? 
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, 
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu 
Bu derde düşmeden önce. 
Bir yer var, biliyorum; 
Her şeyi söylemek mümkün; 
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum.
Anlatamıyorum…

Tanpınar; Türk şiirine Yunus Emre, Nedim, Yahya Kemal’ i birer durak olarak tayin eder. Silsileye şiirimize sokak Türkçesiyle rahat bir nefes aldıran Orhan Veli’ yi eklemezsek büyük haksızlık etmiş oluruz. Selam olsun Kaşgarlı’ dan Korkut Ata’ ya, Hoca Dehhâni’ den Gâlip Dede’ ye kadar Türkçenin öz sahiplerine ve selam olsun kanıksadığımız Orhan Veli’ ye... 


Yücel ÖNDER

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi