Ülkücülük ve ihanet. Bu iki kavram asla aynı cümlede geçemeyecek kavramlardır. Çünkü ülkücü ihanet etmez. Hata yapa bilir, yanlış yapabilir ama ihanet etmez. Çünkü ülkücülüğün doğasında sadakat vardır. Vatana sadakat millete sadakat kutsala sadakat.

Ama en çok ihanet ve hain kavramları da ülkücü harekette kullanılır gariptir ki. Çünkü bu harekette güç devşirmeye çalışanlar önlerinde engel gördükleri herkesi ihanetle ve hainlikle suçlarlar. Böylece ülkücü kitlenin en hassas olduğu noktadan algıyı yönetirler.

Çok hassas bir konu olduğu için biraz daha açıklayalım yazıyı. Bir inanca ideolojiye ihanet nasıl olur? İşte bu sorunun cevabı durumu daha da netleştirecektir. Bir insanın ülkücülüğe ihanet ettiği kanısına varmak için o insanın ne yapmış olması gerekir?

Öncelikle ülkücülükten vazgeçip başka bir inanca ve hayat tarzına evrilmesi gerekir. Sonra evrildiği o adresten ülkücülüğü karalayıcı, kötü görünmesine sebep olacak faaliyetler içerisinde bulunmalıdır. Geçmişini karalayarak bir gelecek oluşturması gerekir yani. O zaman bu kişiye hain denebilir. Ama ülkücülükten ayrılmamışsa ve hala aynı inançlarla yaşamaya devam ediyorsa, sadece yöneticilerin yönetim şeklini doğru bulmayıp bunu da dillendiriyorsa hain olur mu sizce?

Bu soru, ülkücü hareketin olmazsa olmaz şartı olan ülkücü hukuku zedeleyen asıl noktadır işte. Genel Başkana muhalif olmak veya yardımcılarına, bir ülkücüyü hain yapar mı? Onların uygulamaları konusunda ideolojik alt yapısı olan muhalefet ülkücülüğe ihanet sayılır mı?

Hainliğin ölçüsü nedir peki? AKP ye gidip Belediye başkan adayı olanla, CHP ye gidip Belediye Başkanlığına aday olan arasında ki fark nedir ülkücülük adına. Diyoruz ya iyinin kıyası daha iyiyle yapılır kötüyle değil diye. İkisi de kötüyse neden kötünün iyisini tercih etmemiz gereksin ki. Eğer kurumsal kimliği terk etmek ihanetse ikisi de terk etmiştir. Eğer eski ülkücü kavramı gidenlerin dilinden düşmüyorsa ikisi de eski ülkücüdür.

Peki hala kurumsal kimliğin içinde kalıp ta sadece yönetime ideolojik kaygılarla karşı duranlarla bu gidenler arasında hiç mi fark yoktur da hepsine birden hain damgası vurulur?  Ya da ülkücülerin içerisinde kalarak hasbelkader görev almış ve bu görevini kötüye kullanarak ülkücülüğe en büyük zararı verenler neden hain sıfatlamasına muhatap olmazlar? Güç ellerinde olduğu için mi acaba?

Doğru olan adil olandır. Eğer bir ihanetten bahsedilecekse ve hainlik kavramı anlam bulacaksa adil olunmalıdır. Kavramlara yüklediğimiz anlamlar zamanla bizim inancımız haline dönüşür. Sapla saman ayrılmalıdır ki hak yerini bulabilsin. Ülkücülük adına ideolojik kaygı taşıyan ve eleştiren kişilerle, terk edip başka yerlerin yenisi olmayı tercih edenler, içeride kalıp ta ellerinde ki gücü kah kendi menfaatleri için kah konumlarını korumak adına zarar verenler ayırt edilmelidir.

Aksi taktirde adalet olmayan yerde asalet olmayacaktır. Her gücü eline geçiren kendi hainini yaratacak ve ortalık hainden geçilmeyecektir. Bugün birilerini hain ilan edenler ,yarınlarda güç el değiştirdiğinde hain olarak yaftalanabilirler. Çünkü dünün kahramanları bugün hain olarak anılmaktadır. Oysa her şey o kadar nettir ki. Ülkücü hareketin kabul ve retleri ölçümüzdür. Bu kabul ve retler ışığında kim haindir kim ihanet içerisindedir görmek çok kolaydır aslında. Yeter ki bakmak ve görmek isteyelim.