
BAŞIMIZDA KARA BULUTLAR DOLAŞIYOR
Ortaya Karışık yazı dizimin üçüncüsü sizlerle buluşuyor. Yine isim değiştirdim: Başımızda Kara Bulutlar Dolaşıyor yaptım, üç uzun başlığımız var. Beni yakından tanıyanlar bilir, hayatta siyaset yapmam ama artık doldum. Hal böyle olunca bu yazım, sendika ve sendikacılıktan uzakta bir çizgide seyrediyor. Umarım bana yabancı bir mecrâ olan siyasette de kalem oynatabiliyorumdur.
Kuklalar
Türkiye, globalleşme ve AB’ ye uyum süreçlerinde çok değer kaybına uğradı. Eski dünyanın köleliği, günümüzde sözünü ettiğim şekillerde biz gibi Tanpınar’ ın deyimiyle medeniyet krizi yaşayan toplumlarda yeni yeni şekiller bularak sömürüye devam ediyor. Kapital düzen için Anadolu kültürü hiç önemli değil, aynı zamanda çağdaş insan için de... Türk aristokrasisinin bunu önemsediğini zannetmiyorum. Son 10 yıldır kültürümüz ve millî değerlerimiz çok örselendi. Artık ülkemizde sosyal, siyasî, ekonomik hatta terörist (aktivist) devrimleri yapmak zor olmaktan çıktı. Damarlarda yavaş yavaş yayılan alkol gibi bizi esir aldı. Bu, tıpkı sokak kedisi olmaya benzer. Doğada yaşayan kediler kadar refleksif hareket etmezler hatta insanlara iyice sokulurlar. Aklıma Orhan Veli’ nin dizeleri geliyor:
Ama seninki de kolay değil, kardeşim!
Kolay değil hani
Kuyruk sallamak Tanrı’ nın her günü...
Bu düzenin köpekleri artık birer kedidirler. Onlar için kapitalizm ne kadar cazipse oy da o kadar caziptir. Oy uğruna her değerden feragat ederler. Onlar için ortaya konulan pastadan daha çok yiyebilmek isteğinden başka bir şey önemli değildir. Bir ideoloji için en tehlikeli silah, bunlardır. Emperyal köpekler haline gelen çakallar sadece devlet eliyle meşrûlaştırılan sistemin kodamanları olmaktan başka bir vasfa sahip olamayacaklardır. Satrançtaki piyonlar bile daha şerefli, en azından oyun için kendilerini feda ederler ama bu çakal sürüleri üç adım ileri giderken iki adım geri giderler. Her geri gidiş bir tavizdir. Oyuncak haline geldikleri için kukla oynatıcıları tarafından bir adım daha yaklaştırılmış olurlar istenen hedefe. Onlara da acıyorum, kolay değil hani, kuyruk sallamak Tanrı’ nın her günü...
Üniter Devlet
Son yıllarda BDP’ nin başını çektiği, hiçbir vasfı olmayan Demokratik Toplum Kongresi’ nin de desteklediği çift dilli hayat sorunuyla uğraşıyoruz. Sorun, temelde ayrılmak için atılan ilk adım… BDP’ liler Türkçe’ nin yanında Kürtçe’ nin de resmî dil olmasını istiyorlar. Okullarda Kürtçe okutulacak ve kısmî bir özerklik talebinde bulunuyorlar. Öcalan’ la ilgili küstahlıkları da bu planın bir parçası… Talebin ekonomik, askerî ve siyasî tarafları da var. Ama beni ilk önce ilgilendiren dille ilgili istekler.
Üniversite yıllarımızdan bu zamana dek yıllarca Türkçe’ nin yozlaşmasına karşı mücadele ettik. Kapital düzenin içimize sinsice girmesini ve televizyonlardaki Felâtun Bey’ leri eleştirdik ama hiçbir mesafe kat edemedik. Çünkü sermaye sahipleri Türkçe’ ye sahip çıkmadılar. Otel, iş yeri, ürün adları, tabelalar vs. hep İngilizce kaldı. BDP’ nin dille ilgili açılımının çıkış noktası işte burası... Demirtaş; Ankara’ daki bir belediyenin Türkçe ve İngilizce astığı tabelaları örnek göstererek Türkçe’ yle birlikte Kürtçe tabela asmanın sakıncalı olmayacağını, Anadolu insanı olarak böyle bir haklarının olduğunu ifade ediyor. Üretmiş olduğu siyasette kendince sonuna kadar haklı! Zaten çoğu Güneydoğu şehrinde de çöplüklere kadar Kürtçe yazılmaya başlandı. Yıllardır verilen mücadelemiz bir noktada boşa gitmiş oldu. Kuşadası Belediyesi’ nin elektrik ve su faturalarını İngilizce göndermesinden tutun da sınır kapılarındaki ''Welcome!'' ye kadar her türlü Amerikancılığımız, BDP’ nin ekmeğine yağ sürdü. Türkçe’ yi sevmenin ve Türkçeci olmayı ırkçılıkla bağdaştırmaya çalışan devlet ve yetkilileri Türkçecilerin ne kadar haklı bir girişimde bulunduğunu gördü. Umarım diğer topluluklar da böyle bir istekte bulunmazlar. Yıllarca mücadele etmiş olduğumuz tavizler, onların da dayanak noktası olacaktır.
Orta Asya’ dan günümüze kadar çile çekmiş olan aziz milletimiz ve Oğuz Dede’ lerden miras güzel Türkçe’ miz, öz yurdunda garip, öz vatanında parya... Bugün bu konuma gelmemizin tek nedeni, ABD ve AB’ ye hoş görünmek için verilen tavizler ve bunun başında yer alan Kürt açılımıdır. Ne kaynağı ne de amacı belli olan bu tavizler bütünü, üniter devletimize zarar üstüne zarar verdi. Ülkemizin birlik ve bütünlüğünün bozulmasına yol açtı. Bunca tavizin arkasından gelen ihanetlere hiç kimsenin ses çıkarmaması daha ilginç ve vahim bir durum… Acaba neden yöneticilerimiz bu hususta hiçbir girişimde bulunmuyorlar? Brezilya’ da ulaşıma yapılan zamları protesto eden gençlerle gurur duyan bir devlet başkanı varken bizde kendisine yumurta atan gence tepkisini gösteren devlet görevlileri acaba ülkemiz bölünürken neden sessiz kalıyorlar? Türkiye Cumhuriyeti’ ni bölmek neden suç değil? Sessiz kalmak istemiyorlar da susturuluyorlar mı? Hepsi ihtimal dâhilinde…
Üniter devlet olmanın gereği birlik ve beraberliktir. Türkçe öğrenmek istemeyen varsa bakın devletimiz birçok ülkeyle vizeyi kaldırdı. Hemen yanı başımızda Suriye var, vizesiz gidebilir, Arapça öğrenebilirsiniz. Hiç kimseyi zorla tutmuyoruz. Kısacası ya sev ya terk et!
Amerikan Emperyalizmi
ABD denince aklıma hiçbir zaman teknolojide, bilimde ileri bir devlet gelmez. ABD, benim için her şeyden önce hep bir emperyal bir devlet olmuştur. Emperyalist gücünü yıldan yıla pekiştirdi. Ne zaman ABD’ yle ilgili bir haber görsem olaya hep bu açıdan bakarım.
Meşhûr anekdottur: Kanunî, Fransız kralına bir mektup yazar. Der ki: ’’Bre kendini bilmez senin ülkende kadın-erkek birlikte raks eder imiş. Bu raksın benim ülkemin ahlâkını bozma ihtimali vardur. Tiz kaldurula!’’
Düşünün bir defa, güç bu demek değil mi? Bakın daha raksın etkisi Osmanlı sınırlarına ulaşmamış. Ulaşma ihtimalinden söz ediyor Kanunî ve kaldırın, diyor. Hal böyle olunca Fransızlar da mecburen iki yüz senecik raks edemiyorlar.
İlber Ortaylı Hoca bir dersinde:’’ Osmanlı hâlis bir emperyal devletti!'' demişti de inanılmaz derecede kızmıştım. Osmanlı emperyalizmi bugün Amerikan emperyalizmi gibi vandalist vahşet içermiyor ama yine de dönemine göre iyi bir emperyal. İşte bu olayla Afganistan ve Irak savaşlarının ne farkı var? ABD de güvenliğini tehdit ettiğini düşündüğü ülkelere taa okyanus ötesinden gelip girmiyor mu? ABD bu yüzden her zaman benim için emperyal bir devlet olacaktır. Tıpkı 2011’ in ilk gününde (2 Ocak’ ta) havaalanında yaşanan olay gibi. Havaalanına iniş yapan bir yolcu uçağıyla teknik bir arıza sebebiyle bağlantı kesiliyor ve Pentagon hemen kongre binasını boşaltıp savaş uçakları kaldırıyorlar. Hani ABD dünyanın en demokratik devletiydi, hani özgürlükler ülkesiydi, hani kendisinden taşan demokrasiyi başka ülkelere savaş yoluyla da olsa götürüyordu? İşte güç diye buna denir. Millî birlik ve bütünlük söz konusu olunca adamların gözü dönüyor ve hiçbir şeyi görmüyorlar. O uçakta üç yüz yolcunun olması ABD için hiç önemli değil. Pragmatist çıkarları doğrultusunda ABD uçağı düşürüp insanları öldürmeyi uygun buluyorsa uçak düşürülür, insanlar da ölür.
Biz bu tavra aslında yabancı değiliz: Atatürk’ ümüz de:’’ Mevzûu bahis vatansa gerisi teferrûattır!'' demiyor muydu? Demek ki Atatürk zamanında ülkemiz de güçlü ve dik bir duruş sergiliyormuş. ABD’ nin bu gücünü ve kararlığını destekliyorum. Eğer böyleyse Amerikan emperyalizmi kahrolmasın arkadaş! Sen de millî birlik ve bütünlüğünü düşün! Sen de kaderini tayin etme hakkını AB, ABD ve IMF’ ye bırakma! Sen de ilke ve güç sahibi ol! Dünyalı ne der, diye taviz verme. O uçak düşürülecekse dünyaya rağmen düşür! Yapamayacak güçte miyiz? Tabi ki o güçteyiz ama o gücü kullanması gereken azimli, prensip sahibi insanlara ihtiyacımız var. Yazımı Atatürk’ ün konuya parmak basan bir sözüyle bitirmek istiyorum:
’’Hangi istiklâl vardır ki ecnebîlerin nasihatleriyle, ecnebîlerin planlarıyla yükselebilsin?’’
Yücel ÖNDER
Türk Eğitim-Sen
Esenler İlçe Başkanı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.