
Yavuz Koca
BÜYÜKLERE BİR MASAL: EDEP YAHU
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, bir adam varmış. Çok mu çok zengin ve dahi çok mu çok kudretli imiş.
Adamları varmış dağları kolaçan eden,
Adamları varmış deli dumrul misali köprünün başını tutup geçenden yirmi akçe, geçmeyenden döğe döğe elli akçe alan,
Adamları varmış evinin hizmetini gören, aş pişirip dağıtan, sofayı sofrayı süpüren, aldığı her harçlık sonrası el etek öpen,
Bu adam öyle bir adammış ki, bağ bağışlayan ama bağdan üzüm yiyecekleri kendi seçen, yol açan yol kapatan, hayırdan hasenattan geri kalmayan ama canı sıkıla gördüğünde hayrı da hasenatı da başa kakan, hele sinirlenmeye görsün, gözünün görmek istemediğini bir kalem de silen…
Bu adamın bir evladı olmuş. Geçmiş evladının karşısına hadi sıkıysa doyur karnını, mama paranı kazan da göreyim seni. Bebek daha iki aylık, ne konuşmasını ne de anlamasını bilir. Bakar babasının yüzüne, neden sinirli, neden bağırarak konuşuyor dercesine.
Gün gelmiş ortalık karışmış bu adamın göz yummalarıyla adamlarının bir kısmı dağa çıkmış, dağdaki adamlarının bir kısmı da ovaya inmiş. Adamın adamları da dâhil herkese hayatı zehir etmişler. Sokaklarda da, dağda bayırda da güvenle dolaşılamaz olmuş.
Adam, sokaklarda yüz eşkıya varsa, dışarıya yüzbir silahlı adamıyla ancak çıkabilir olmuş. Hakeza dağda ikiyüz şaki varsa, oralara ancak ikiyüzbir silahlı adamıyla gidebiliyormuş.
Akşam eve döndüğünde koruması altında olanlara, hatta daha bebeklikten yeni çıkmakta olan evladına, “siz de yürek yok, şu ırmağın ötesine bile geçemiyorsunuz, şu dağ başında bir piknik bile yapamıyorsunuz” demeye başlamış.
Bu zulmet karşısında son beşik evladı, bir damla sudan insan yaratan, ol deyince olduran, bir yumurtadan bir civciv çıkaran Rabbinin izniyle birden dile gelmiş. Başlamış konuşmaya.
“Affet Allah’ım ama konuşmak zorundayım, ataya karşı gelinmez ama haykırmak zorundayım, rahmet büyüklerle birlikte olmaktadır ama ayrılmak zorundayım. Eşkıyayı dağlara hükümdar eden sen, oralara bir orduyla gidebilen sen, sonra iki de bir topu tüfeği olmayan bana, bize oralara gidemiyorsun diyen yine sen. Sen baba olarak sağla güvenliği, bak bakalım gidebiliyor muyuz, yoksa…
Edep yahu, edep yahu…”
Kıssadan hisse. Kim ne anlarsa…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.