DERSHANE YASASININ PERDE ARKASI

Kamuoyunda Dershane Kanunu olarak bilinen Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve KHK’ lerde Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı 1 Mart’ ta meclisten geçti. 17 Aralık’ tan sonra Emniyet teşkilatında başlayan yangının diğer kurumlara da sıçrayacağı muhakktı.

Kanunun perde arkasına geçmeden önce kabûl edildiği tarihe dikkat çekmek istiyorum: Görüşmeler 28 Şubat gibi manidar bir günde başladı, kanunlaşması 1 Mart’ denk getirildi. Bu günün bambaşka bir özelliği daha var: Bildiğiniz üzere 3 Mart 1924’ te Tevhîditedrisat Kanunu kabûl edilmiş, Misâkımillî sınırlarındaki tüm okullarda eğitim ve öğretim birleştirilerek medreseler kapatılmıştı. Böylelikle merkezî otoriteyle yönetilen yeni üniter Türk devleti, millî eğitim alanında da elini güçlendirdi. Ancak Cumhuriyet’ in daha ilk yılında böyle tarihî bir gelişmeden tam 90 sene sonra mülkî amirin yani valinin okul müdürü seçip atayacağı bir kanun çıkarmak, bana göre Atatürk ve Türk milleti değerlerinden intikam almaktır. Kanun 17 Aralık’ tan sonra herhangi bir günde ya da şubat ayı ortasında yayımlanabilirdi, 28 Şubat-1 Mart gününe kadar bekletilmiş olmasının başka bir açıklamasının olduğunu sanmıyorum. Tıpkı bir sene önce 28 Şubat’ ta yayınlanan ve içeriğinde yine valilerin okul müdürü atayacağının yer alan MEB Eğitim Kurumları Yöneticileri Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’ nde olduğu gibi… Hepsinin tesadüf olması, mümkün değil!

Kanun gereğince dershanelerde altı sene çalışan öğretmenler, MEB’ e direkt atanacak. Bir sendika hele hele Türk Eğitim-Sen gibi memurun özlük ve ekonomik haklarını sonuna kadar savunan bir sendika, öğretmen atamasına asla karşı olamaz. Hatta Türk Eğitim-Sen bu hususta bakanlığı defalarca markaja almış, sıkıştırmış ve eylemleriyle/açıklamalarıyla öğretmen atamasını sürekli gündemde tutmuştur. Bu kanun, anayasanın Kanun Önünde Eşitlik başlığını taşıyan 10. maddesine aykırı ve çelişmektedir. Bir tarafta dershanelerde hizmet verdiği için kadroyla ödüllendirilen öğretmenler varken diğer tarafta KPSS’ ye defalarca girerek kadro almaya hak kazanmış öğretmenler olacak. Çifte standart devlet eliyle körüklendiği için okullarda çalışma barışı bozulacaktır.

Öğrencilerinize okullarda hizmet veren, İlçe Millî Eğitim Müdürlüklerinin atamasıyla görev yapan, sayıları 60.000’ i bulan, 4-C dediğimiz statüde emek sömürüsü düzeni içinde çalışmak zorunda bırakılan öğretmen arkadaşlarımız; millete hizmetlerinden dolayı bu yasayla cezalandırılmış olmuyorlar mı? Takdiri size bırakıyorum. 

10.000’ yakın dershane öğretmeninin kadro almaya hak kazanması, MEB’ in Türk milletine söz verdiği halde atamasını yapmadığı 55.000 öğretmen borcunu getiriyor akıllara. 2 Kasım’ da Aydınlı Beden Eğitimi öğretmeni Alim Koç, 28 Şubat’ ta Sinoplu Kimya öğretmeni Gamze Arslan atanamadıkları için intihar ettiler, diğer 36 öğretmen gibi... Bir çırpıda 10.000 öğretmen kadrosu açmak bu kadar kolaydı da neden yıllardan beri öğretmen atamalarını yılan hikâyesine çevirdiniz? Devlette kadro açmak madem çok kolay, altı yıllık avcı sertifikası olanları da uzman çavuş yapacak mısınız?

Kanuna göre yurt dışında eğitim görecek öğrenciler hem yazılı hem de sözlü sınava tabi olacaklar. Yazılı sınavı MEB ya da düzenlenecek bir protokolle ÖSYM yapacak. Ancak sözlü sınavın soruları önceden hazırlanmayacak. Sözlü sınavda herhangi bir kayıt sistemi kullanılmayacak. Yani yurt dışına istediği öğrenciyi eğitime göndermenin yasal yolunu açmış olacaklar. Şu halde torpilin dönmeyeceğini iddia etmek, hayâl görmektir.

Kamu arazilerinin özel sektöre özellikle ve öncelikle dershanelere bedelsiz diyebileceğimiz çok cüzî bir miktara kiralanması, kapalı ekonomiyi oluşturmak maksadıyla kadrolaşmanın yasal adı değil midir? Kamuya yani bana, sana, ona, herkese ait taşınmazlar başta dershaneler olmak üzere özel sektöre peşkeş çekilecek. Belki siyasî anlamda bugün bir kamu arazisini kapatacak bağlantılarınız olabilir peki bu devran değiştiğinde? İşte bu düzen değiştiğinde dün 25 yıllığına bedelsiz kiraladığınız kamu arazisi; referansı sizden daha güçlü birine devredilecek, elinizdeki kamu arazisi sıfırlanacaktır. 

Aday öğretmenleri sözlü sınavla esas öğretmenliğe atamak, devlet kurumlarını iktidarların arka bahçesi yapmak demektir. Öğretmenleri en tecrübesiz olduğu ilk yılına göre değerlendirmek, insaflı değildir. Hele hele adaylık sürecindeki performansa göre sözlü sınava katılmasına hak kazanması ya da başka ilçelere sürülmesi siyasî anlamda kadrolaşmanın yasal şeklidir, asla kabûl edilemeyecek bir uygulamadır. Çünkü biz gibi ’’Ya bendensin ya da geber!’’ mantığının kök saldığı, Türk diye bir milletin yaşamadığı, paket paket demokrasiye gark olmuş, ayakkabı kutusundan bile paraların çıktığı mükemmel demokratik ve refah ülkelerde mülâkatlar her zaman sınavın torpil evresi olarak görülür. Belki bu yasayla bir süre birilerinin gemisi yüzer ancak unutmayalım ki hiçbir lider şimdiye kadar 150 sene yaşamamış, hiçbir parti 200 sene hüküm sürmemiştir. O yüzden keser döner sap döner gün gelir hesap döner bugün mülâkat yüzünden öğretmen olamayanların ah’ ı herkesi yakar. Bu vebalin altından padişah olsanız kalkamazsınız. Bizim insanlar olarak adalet terazimiz şaşabiliyor ancak yukarıda biri var, onun hiç şaşmıyor!

Bulunduğu görevde dört yılını doldurmuş tüm idarecileri görevden almanın nasıl bir açıklaması olur bilmiyorum. 2013’ te sınava dayalı idareci atamalarında idareciliği hak eden birçok adayın mülâkatla önü kesilmiş, bağzı adaylara verilen yüksek mülâkat puanlarıyla idarî anlamda kadrolar tamamlanmıştı. Ayrıca idarecileri yıllardan beri kadroyla ya da görevlendirmelerle siz kendiniz şekillendirmediniz mi? Şimdi ne oldu da bakanlıktan başlayarak okul müdür yardımcılığına kadar tüm idarecileri tasfiye ediyorsunuz? Yönetici görevi düşen idarecilerin vali emrine verilmesi, herhangi bir ölçüt gözetmeden idareci ataması nasıl bir kadrolaşma çabasına girildiğini gösteriyor. Kazanılmış hakları yok sayan yasalar çıkarmakta anayasal ve demokratik bir tutum göremiyorum.

Yeni kanunun kamu yararı adına tek bir uygulaması yok! Yüce Türk milletinin çıkarlarına hizmet etmiyor. Buna benzer kanunlarla devlet kurumlarıyla geleceğimiz iktidarların siyasî kaygı ve istekleri doğrultusunda şekillenir. Tüm parçaları bir araya getirdiğimizde böyle uygulamalara ancak feodal devletlerde rastlayabiliriz.

Yeni kanunun sendikal arka planı olduğunu da düşünmekteyim: Bu kanunla sendikalar pasif gösterilmek suretiyle etkisizleştirilecek, sendikalara olan güven de azalacak. Öğretmenlerin gözünde sendikalara itibar kaybettirmek diğer amaç… Böylelikle hükûmet, gücünü göstermiş olacak ki MEB çalışanları da korksun.

Yücel ÖNDER
Türk Eğitim-Sen
Esenler İlçe Başkanı

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi