ÖLÜMDE BULUŞANLAR

 

Bugün yine bir sevda düştü toprağa. 
İkide bir kıblesini şaşıranlar anlamaz ne demek istediğimi. 
Dün göğe çıkardıklarını bugün karalayanlar da anlayamaz… 

Bugün bir gönül dostu daha veda etti hayata. 
Hacı Bayram-ı Veli Camii’nde kılındı cenaze namazı. Zaten başka bir yer olamazdı ağabeyin helalleşme, sevenlerine veda, yaratanına vuslat mekânı. Çünkü orası onun anılarıyla doluydu. Rabbine yöneldiği, kaçaklık günlerinde kaçaklarla buluştuğu yerdi orası.

Hem cenaze namazında, hem kabristandaki definde kalabalık bir cemaat vardı. MHP, BBP, AKP, ANAP, DYP, RP demeden her partide siyaset yapan, hayatlarının bir döneminde ben ülkücüyüm diyen insanlar uğurlamaya gelmişti Yılmaz Saka’yı.  

Kara Eylül evvelinde, Erzurum Bölge’de hatırı sayılır çalışmalar yapan, ülkücülüğün “Alperen” yüzü olarak örnek olan, bir din adamı, bir hizmet adamı, bir erendi o…  
Hafızam beni yanıltmıyorsa,1977 yılının kışında Canip Çiltaş MHP Erzurum İl Başkanlığı binasında tanıştırmıştı beni ağabeyle. O günden sonra tek bir yanlışını görmedim, duymadım. En son görüşmemizde, “Yavuz Can inşallah yeneceğim bu hastalığı ama Allah’tan (c.c) gelen baş göz üstüne” demişti. 

Nurani yüzü, her daim gülen gözleri ve yüksek belagatiyle hep güven verirdi karşısındakine. O nedenledir ki, çok sayıda amatör ülkücünün yetişmesinde emeği vardır.
Onu son vazifede yalnız bırakmayanların sayısı da bunun göstergesiydi.

Evet, bir ülkü devi, bir sevda daha düştü toprağa. Bu sevdanın adı “Ülkü Mekteplerinde Eğitimcilik” sevdasıydı. Bunun gerçek anlamını sadece amatör ülkücüler bilirdi.
Ülkücüyüm demekle birlikte, milliyetçi kuruluşlarda yıllarca yöneticilik yapmakla birlikte, Ülkü’nün gerçek manasını anlayamayan çok muhterem gördüm ben.
Şöyle bir etrafınıza bakının veya hayatınızı gözden geçirerek şu sorulara cevap arayın.
Seçtiklerinizden kaçının gözünde yaş gördünüz bir gardaşını öteki âleme uğurlarken?
Değil mi ki, ağlamak insan olmanın gereğidir, kasılmak niye... 
Seçtiklerinizden kaçını yönettiği toplantıda Ülküdaşına parmak sallarken gördünüz?     
Değil mi ki, ülkücü ülkücünün karındaşıdır, efelenmek niye...

Yılmaz ağabey kimleri buluşturmadı ki cami avlusunda. 
Kendi evinde görmediği itibarı başka kapılarda arayanlar mı, bulanlar mı, bulduğunu sananlar mı, küskün bir köşede duranlar mı, gittiği yerlerde hep öteki muamelesi görenler mi, işkence hanelerdeki acı anıları paylaşan dünün delikanlıları – bugünün aksaçlıları mı, ülkücü iradeye gem vuranlar mı, özü-sözü bir olan samimi ülkücüler mi, kimler yoktu ki…
Bunları görünce, “iyi ki ölüm varmış” dedim kendi kendime. 
Anlayan anlar meramımı, özlemimi, özlemimizi…

Esselam olsun, vesselam olsun, haskelam olsun senden önce göçenlerimize, Başbuğumuza, ilk şehidimiz Kılıçkıran’a, son şehitlerimizden Çakıroğlu’na ve ülküdaşlara.
Ruhun şad, mekânın cennet olsun ağabey.

[email protected]  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Koca Arşivi