Sessizliğe mahkûm bir millet: Protesto hakkı ve toplumsal adalet arayışı

Tarih boyunca toplumlar, seslerini duyurmak için farklı yollar denemişlerdir. Kimi zaman sokaklara döküldüler, kimi zaman bir pankart tuttular, kimi zaman da sadece susarak protesto ettiler. Ancak mesele susmak bile bir suç hâline geldiyse, artık sorun sadece ifade özgürlüğünün kısıtlanması değil, toplumun tamamının susturulmaya çalışılmasıdır.
Bugün geldiğimiz noktada, insanlar sadece durarak protesto ettiğinde dahi gözaltına alınabiliyor. "Duran Adam" simgesi, bu baskının ne denli derinleştiğinin en sade ama en etkili örneklerinden biri olarak tarihe geçti.

TARİHTEN GÜNÜMÜZE: SUSKUNLUĞUN SİYASETİ

Antik Roma’da senatörler halkın önünde sessizce bir araya gelerek yönetime karşı tepkilerini gösterirdi. Fransız Devrimi'nde insanlar sessiz yürüyüşler yaparak kraliyet düzenine karşı koydu.
Osmanlı'da halk, bir meselede itiraz etmek isterse “Divan-ı Hümayun” önünde toplanır ve "şer’i şikayet" olarak bilinen halkın protesto hakkını kullanırdı.
Cumhuriyet döneminde ise, özellikle 1960’lardan sonra üniversite gençliğiyle birlikte barışçıl protestolar toplumsal bir bilinçlenme aracına dönüştü.
Ancak 21. yüzyıl Türkiye’sinde gelinen noktada, protesto yalnızca susturulmuyor, adeta kriminalize ediliyor.

OLUMLU YANLAR: HALKIN DİRENÇ KÜLTÜRÜ

  • Halkın büyük bir kısmı hâlâ hak aramanın bir onur meselesi olduğunu biliyor.
  • Sessiz yürüyüşler, sosyal medya tepkileri, yaratıcı protesto yöntemleriyle halkın kendini ifade etme direnci sürüyor.
  • Tarih boyunca olduğu gibi bugün de baskılar, muhalefeti güçlendiren birer katalizör görevi görebiliyor.
  • Gençler arasında politik farkındalık giderek artıyor; her ne kadar baskı altında olsalar da, sosyal bilinci yüksek bir kuşak geliyor.

OLUMSUZ YANLAR: ADALETİN TEK TARAFLI İŞLEYİŞİ

  • Protesto hakkı fiilen ortadan kaldırılmış durumda. Yasal olarak var olan haklar, uygulamada caydırıcı ve cezalandırıcı yöntemlerle bertaraf ediliyor.
  • Emniyet güçleri ve bazı mahkemeler, anayasada güvence altına alınmış hakları keyfi şekilde kısıtlayabiliyor.
  • Sadece düşüncesini dile getirdiği için gözaltına alınan, soruşturma açılan, işten atılan insanlar toplumda korku kültürünü yayıyor.
  • Toplumun geniş kesimi, sessizliğin içselleştirildiği bir duyarsızlık hâline sürükleniyor. Bu, uzun vadede demokrasi için büyük bir tehlike.

SONUÇ: PROTESTO HAKKI MİLLETİN NAMUSUDUR

Protesto hakkı, demokrasinin sadece bir unsuru değil, onun nabzıdır. Halkın susmadan, korkmadan, özgürce kendini ifade edebildiği bir ortam; devletin meşruiyetinin ve toplumun sağlığının da güvencesidir.
Bir kişi sadece durarak bile gözaltına alınıyorsa, sorun artık o kişinin eyleminde değil, o kişiyi susturmaya çalışan sistemin yapısındadır.
Bireyleri susturan sistemler, önce adaleti, sonra güveni, en sonunda da devleti kaybeder.

OKUYUCUYA SORULAR

  1. Sizce bir insanın sadece durarak ifade vermesi suç sayılabilir mi?
  2. Adalet, gerçekten herkese eşit mi dağıtılıyor? Yoksa bazı sesler özellikle mi bastırılıyor?
  3. Sessizce yapılan bir protestoya bile tahammül edilemeyen bir ülkede demokrasi ne kadar yaşayabilir?
  4. Siz, bir gün protesto hakkınızı kullanmak zorunda kalsanız, buna izin verileceğine inanıyor musunuz?
  5. Kendi düşüncenizi ifade ederken hissettiğiniz baskı, başka birinin baskıyı hissetmesini önlemek için sizi harekete geçiriyor mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Pamuk Arşivi