Avrupa Rönesans’ı yaşarken Osmanlı bir üretim toplumuna geçememiş ve sürekli paranın değerini düşüren tüketim toplumu özellikleri taşımıştır.

İlk devlet borcu 1768 de Felemenk ve Hollanda’dan alınmış ve artık sürekli Avrupalı dış güçlerden dış borç alınmaya başlanmıştı. 1838 İngiliz Ticaret Anlaşması ile bir açık pazar haline gelen Osmanlı devleti Galata Bankerleri eliyle yüksek tefeci faizi ile borçlanmış 20 Aralık 1881’de Padişah Abdülhamit iken dış güçlere gene teslim olunmuş, devletin gelirlerini dış güçlerin emrine veren Duyun-u Umumiye anlaşmasını padişah imzalamış ve dış güçlerden yeni borç anlaşmaları yapmıştı.

Dış güçlerden her alınan borç diğer bir borç anlaşmasının zeminini hazırlıyor devlet daha yüksek faizle borçlanıyordu.

Dış güçlerden alınan borçlar hiç bir şekilde üretime harcanmayıp devletin itibarı düşünülerek boğaz kenarlarına sürekli Saraylar yapılıyordu.

Dış güçlerden borç alıyoruz ve lüks saraylar yapıyoruz

Borç verenler uçak, araba yapıyor elektrik kullanıyor telefonla konuşuyor yol, fabrika yapıyor, bizde aldığımız borçla cumhurbaşkanlığı makamına 13 adet uçak alıyoruz. Borç aldığımız devletlerin başkanlık makamlarının 1veya 2 makam uçağı varken biz borç alıyoruz saray yapıyoruz.

Sonuç olarak konkordato monkordoto kar etmiyor. Osmanlı sarayına bir İngiliz yüzbaşısı Sevr’ i dayatıyor ve ülke her bir yandan dış güçler tarafından işgal edilip teslim alınıyor.

Soralım dış güçler mi suçlu bağnaz tutucu çağdışı yönetenler mi?

Osmanlının yıkılışında ve bu günkü sıkıntılarımızda bir zihniyet problemi yaşamıyor muyuz?

Atatürk ve bir avuç kahraman Türk milletinin imdadına yetişir kapitülasyonları kaldırır borçları öder 15 yılda 100 yıllık performans gösterir insanları kulluktan bireyliğe ümmet ten millet birliğine çağdaşlığa tebalıktan toplum olmaya evirir.

Dış güçlere teslim olmaz fakat 15 yılda ömür biter.

Bu gün geriye doğru baktığımızda bir yıldız gibi parlamaktadır.

1947’de ABD yardım anlaşması adı altında ülkemiz tekrar dış güçlerin oltasındaki balık olur ve o gün bu gün dış güçlerden borç alınır çarçur edilir ve her alınan borç bir tavizi getirir.

Arada dış güçlerin maşası olmayan yönetimler de gelir ( Ecevit-Erbakan dönemi ) fakat çeşitli yöntemlerle gerçekten milli olan bu yönetimleri dış güçler çeşitli yöntemlerle yönetimden uzaklaştırıp kendi işbirlikçilerini devletin başına getirmeyi başardı.

2002 yılında devletimizin 129 milyar dolar dış borcu var iken 18 yılda dış güçlerden 370 milyar dolar daha borç alınıp dış güçlere olan borcumuz 499 milyar dolara çıktı ve gene devletimizin itibarı için saraylar yapıldı uçak filoları satın alındı Mc Kinsley ile anlaşmalar yapıldı.

Borç batağında ama itibarlı bir devletimiz oldu.

Sonunu getirmeyelim.

Osmanlının sonu üst paragrafta anlatıldı.

Türkiye’nin gidişatı Osmanlı gibi olmak zorunda mı?

Aynı kahrı neden yaşayalım?

Lütfen kafamızı kumdan çıkaralım gözümüzü açalım.

Bizden sonrakilere iyi ve sağlam bir ülke bırakalım.

Bırakalım masalları

Milleti uyutmayalım

Çalışılacak üretilecek

Ürettiğinden az tüketilecek

Hırsızlığa, yolsuzluğa, saltanata, israfa son verilecek.