Müslümanların kurtarılması onların manevi maddi hatta siyasi kalkınmaları yalnız iki meselenin halline bağlıdır.

Zamanımız Müslüman kadını, ancak serbest ve şuurlu bir ana ve bir eş oluncadır ki toplumsal vazifesini iyi bir şekilde yerine getirebilecek. Yalnız bu şartlar dahilinde çocuklarının karakter ve iradesini terbiye ve onlara yüksek hisler ve asil fikirler telkin edebilir.

Bugünkü şartlar dairesinde Müslüman kadının çocukları bir takım manasız mevcudiyetlerden ibarettir.

Boğucu harem havası içinde geçirilen tembel ve sırf hayvani bir hayat, kadının bedeni gelişimine de müsaade etmediğinden, ırkın bedeni çöküşüne de yol açmaktadır. Alfabenin güçlüğü ise, okuyup yazmayı çok zorlaştırdığından Müslümanların akıl ve kalplerinin aydınlatılması yolunu kapatmaktadır.

Kadın ve alfabe işte İslam aleminin en hakiki düşmanını onun tedavi olunamayan iki hastalığı ki onların tesiri altında bu alem yavaş yavaş mah olmaktadır.
Yalnız son zamanlarda Müslümanlar bu iki meseleyi ciddiyetle nazari dikkate almaya başladılar. Lakin bu hususlarda İstanbul’da Kahire, Bombay ve Kalküta da gösterilen himmet ve gayretler ki erkeklere olduğu gibi kızlara da mektep açmak ve alfabe ıslahı teşebbüsünde bulunmakla tezahür etmektedir tabii ki kâfi sayılamaz.

Bütün bu gayretler mutlaka ölümle neticelenebilecek miyim ve tehlikeli hastalığa karşı zayıf ve geçici ilaçlar hükmündedir.

Müslüman âleminin uyanması ve o alemin medeni milletler Muhitine girebilmesi için çok şiddetli bir sarsıntıya ihtiyacı vardır.

Müslümanların kendi reformasyon devrini geçirmeleri ve içlerinden gayet kuvvetli bir irade sahibi ve nefsini iş için tamamen feda ya hazır bir adamın gelip çıkması lazımdır.

Böyle bir reformatör yenilikçi yukarıda gördüğümüz üzere bizzat İslam’da, İslam’ın tarih ve ananelerinde emellerin de uygun bir zemin bulabilir.

Tekrar ediyoruz ne Kuran ne Şeriat özünde ilerleme muhaliftir yalnız onların taşıyıcıları olan Şeyhler ve ulama şahsi menfaatleri uğurunda kuran ve şeriata medeniyetle uyuşmayan bir şekil vermeye uğraşmışlardır.

Bunun pekâlâ bilen Mısır’ın yenilikçisi Mehmet Âli, Mısır’ın şehirlerini ve ulemasını sarayına toplayarak, etraflarını kendisine tamamen sadık üç sıra askerler kuş attıktan sonra, yaptığı yenilikleri ve reformları ölüm tehdidi altında onlara tasvip ve imza ettirdi.

Müslüman dini, aslında neşe veren ve ilerlemeyi isteyen bir dindir. İslam, kaderi herhangi uğursuz ve mutlak bir kuvvetin insan hayatına korkunç ve gaddar bir baskısı tarzında anlamaz.

İslam nazarında kader, vukuundan sonra vakalarla uyuşmayı temin eden bir teoridir ki insanların güçlendirilmesine ve cesaretlendirilmesine hizmet eder.
Müslümanların peygamberi bizzat birkaç kere tekrar etmiştir “Deveni Allaha emanet et, ama daha evvelce dizini iyice bağla.” Ağaoğlu Ahmet Bey (İslam ve Ahund risalesi 1901)

Ağaoğlu Ahmet Bey 1901 yılında İslam coğrafyasında yaşayan insanların gelişiminin ilerlemesi dinle alakası olmayıp din taşıyıcıları, din tüccarları, tarikatlar ve cemaatler tarafından engellendiğini kadın haklarının toplum gelişimindeki önemini, ortak alfabenin tüm toplumun mutabık olabildiği anlaşılabilir bir yazı dilinin toplumu çağdaşlığa taşıyabileceğini 120 yıl önce bizlere yazı ile bildirmiş idi.

Biraz ilerledik. Cumhuriyet aydınlanması toplumumuzu biraz ileriye taşıdı ama habis ur hala vücudumuzda yaşıyor…