Her alanda olduğu gibi siyasette de ana sermaye, insandır. İnsana değer veren yapılar her daim büyür ve kazançlı çıkar. Siyasi partilerde olduğu kadar özel sektörde ve kamu sektöründe de görev verilen “tepe yöneticiler” istikrarı bozacak biçimde sık sık değiştirilmez.

Makamlara liyakat ölçüsü ve emek parametresi olmadan kolay getirilen insanlar, orada sabit kalmak konusunda da istikrar gösteremeyecektir. Liyakat ve istikrar terazisi, denge kurulması bakımından önemlidir.

Maalesef Türk siyasetinde sorgulamak mekanizmasından uzak, eleştiri kültürü olmayan, biata uygun insan modelleri öncelenmektedir. Seçmen kitlesi ve çalışma arkadaşı olarak devamlı bu modellemeyi örnek alan yapılar, aksi şekilde var olan, yorum ve sorgulama yapan insanlar değer görmezler, ilk harcanacak insan modelleri bunlardır. Eğri yapılar, doğru adamları kusar.

Sokaklarda pankartlar asılır, salonlar düzenlenir, partilerde törenler için binbir hazırlık yapılır, bunları hep bir avuç fedakâr insan yapar. Bu fedakâr insanların karşılık beklemeksizin emek verdiğini gözlemleyen yapı, onu yüceltmek ihtiyacını göz ardı eder ve başka insanları ödüllendirmeyi tercih eder. Türk siyaseti içinde bu tutum son derece hatalıdır.

Siyasetin temelini muhtaç insan profili ve beklenti prangası üzerine kuran parti yapılanmalarında kişiler çok çabuk yalnızlaştırılır, linç edilir, bir anda yapı içine alabildiği gibi yine aynı hızla yapının dışına atar. Böylelikle oluşumlar kolay insan harcayan, insanları ve fikirlerini öğüten bir hâl alır. Meseleye ideal bir siyaset gözüyle yaklaşanlar pratikte siyasetten soğur ve böylece düşünce sahası belli bir zümrenin tekelinde kalır. 

Siyasetin görünür olmayı sevdiği, törenleri, sahneleri, kürsüleri ön plana aldığı kısmı seviliyor ve görülüyor olsa da siyasi oluşumların arka planlarını gözlemleyip yorumlamak gerektiğine inanıyorum. Ülkemizde siyaset olağanüstü pahalı bir uğraştır. İnancıyla cebini birleştiren il ve ilçe başkanları, oldukları noktayı feda etmek uğruna, kıymetleri bilinmemesi pahasına varlıklarını bu yolda harcarlar. Günün sonunda emek veren kitlenin kırgın ayrıldığı yapılarda, aransa da suçlular bulunamaz. 

Yapının içinde kişi olarak değer görmeyenler, devamlı yapı içinde yapı kurmak düzenine itilirler. Kutup siyaseti derinleşir ve herkes her yerde kendi ekibini öncelemeye çalışır. Tüm bunlar insanların siyasete ve demokrasiye olan inancını zedelemiştir. Bir ülkede insanlar demokrasiye inanıyorsa, bir parti 20 yıl iktidarda asla kalamaz, bir genel başkan bir partinin genel başkanlığında iki dönemden fazla kalamaz. Bu bozuk yapıların tümü, düşük profilli, iyi huylu, hiçbir şeye itiraz etmeyen, sorgulamayan insan profiline değer verir. 

İnsanı değil düzeni önceleyen tüm partileri “düzen partisi” ismiyle sınıflandıran Zafer Partisi, çok kısa sürede insan odaklı siyasetin örneği olmuştur. Umutla bekleyenler görecektir ki Zafer Partisi bu haksız düzeni değiştirecektir. Bir başka yazımda ise dünyada istifa edenler itibarlı ve onurlu bir takdir kazanırken,Türkiye’de istifa edenlerin hain ya da tukaka edilmesinin doğru olmadığı, insanları değersizleştirmenin kimseye fayda sağlamayacağına dair yazacağım.