Pazartesi günü yayınlanan yazım nedeniyle çok fazla eleştiri, hakaret hatta küfür aldım. Bunu bekliyordum zira okuyucularımın çoğunluğunun milletimizin ekseriyeti gibi YİD modeline karşı olduğunun farkındayım. Cenabı Hakka sözüm var. Beynim çalıştığı, elim kalem tuttuğu sürece milletime hizmet edeceğim. Tepki alsam da doğruları söyleyeceğim. Bu makalemde yeri geldikçe eleştirilere yanıt vereceğim, soruları yanıtlayacağım.

Covit salgını, Çin’in yabancı yabancı yatırımcılara giderek sertleşen politikalar tatbik etmesi ve Batı ülkelerinin Çin’e her fırsatta yaptırım uygulaması nedenleriyle, çok sayıda şirket yatırımlarını Çin’den kaydırmaya karar verdi. Hindistan, bu yatırımlardan en fazla payı alan ülkelerin başında geliyor. Zaten ülkemizin geliştirdiği Kalkınma Koridoru ve ABD’nin önerdiği Hindistan Yolu projelerinin hedeflerinden biri, Hindistan’da bu yatırımlar sonrasında üretilecek devasa hacimdeki malların Avrupa’ya taşınmasından gelir elde etmek. Meksika, Covid salgının bitmesinden sonra bir trilyon doların üzerinde yatırım aldı. Meksika coğrafi olarak, ABD ve Kanada için neyse biz Avrupa için oyuz. Avrupa’ya Hindistan’la mukayese edilmeyecek kadar yakınız. Ama sıcak para ve emlak satışı hariç yabancı yatırım alamıyoruz.

Bugün Kavala’yı serbest bıraksak yarın Demirtaş diyecekler. Demirtaş’ı da tahliye etsek, ‘’AB normlarına göre bir mahkum 25 yıldan uzun süre tutuklu kalamaz.’’ savıyla Öcalan’ı gündeme getirecekler. Bu talepleri hükümet yerine getiremez, şayet getirirse görevde kalamaz. Hukuk sistemimizi AB normlarıyla 1-1 aynı duruma getirsek bile yukarıda yazdıklarım olmadan ve hukuk revizyonun üzerinden uzun süre geçmeden yüklü tutarda yabancı yatırım alamayız. Bu çerçevede, yabancı sermaye almamız için YİD modelini revize ederek yoğun kullanmamız gerekiyor.

Bazı okurlarım ‘’Ekonominin düzeleceğinden nasıl bu kadar eminsin?’’ diye sormuşlar. Uygulanan ekonomi politikası, daha önce pek çok ülkede denenmiş, farklı sürelerde de olsa enflasyonu düşürerek istikrarı sağlamış bir yöntem. Ülkemizde süre uzun olacak zira yabancı yatırım gelmiyor. Bu nedenle istihdam yavaş artacak yani işsizlik oranı yükselecek. Alt ve orta gelirli kesimler ezilecek. Eskisi kadar YİD projesi geliştirmiyor zira yetkililer anketlerde vatandaşın YİD projelerine karşı olduğunu görüyorlar. Daha fazla yıpranmak ve oy kaybetmek istemiyorlar. Oysa hükümet diğer büyük partileri de proje geliştirme ve ihale süreçlerine dahil ederse bu sorun çözülür. Bundan daha kolay ve faydalı normalleşme adımı da olmaz.

YİD projelerinde, tahsil edilen vergilere ilaveten, garanti edilen tutarın üstünde olan gelirlerin %30’u  hazineye aktarılmaktakdır. Yani kârlı projelerde bu model devlet için çok avantajlıdır. Türkiye’de Covid öncesi dönem esas alındığında, YİD projelerinin %85’i ilk üç yıl içinde kâra geçti ve devlete yük olmak bir yana hazineye gelir, maliyeye vergi getirdi. Bu modelle yapılan projeler, kamunun yaptıklarından çok daha kısa sürede bitirilmekte ve daha karlı olmaktadır. Neticede devlet özel sektör kadar iyi işletmeci olamaz. Herhangi bir olumsuz gelişme olduğunda ya da ekonomik krizlerde devlet, doğal olarak yatırımları durdurur veya yavaşlatır. Oysa özel sektör yavaşlatamaz. Zira YİD projeleri süre bazlıdır ve süreye inşaat süreside dahildir. İnşaat ne kadar çabuk biterse işletme süresi o kadar uzamakta yani işletmecinin karı artmaktadır.

Ülkemiz için önemli olan fakat yıllardır ihmal edilen GAP’ın sulama kanalları, tema parklar ve nükleer santraller de bu modelle yapılabilir. Edirne’nin ekonomisi alışveriş turizmine dayanıyor. On beş kentimiz, Edirne gibi sınırda. Yeni sınır kapılarının yapılması, mevcutların modernize edilmesi ve kentlerle, ilçelerin sınır kapılarına otoyollarla bağlanması, havalimanı işletmeciliğine benzer bir yöntem geliştirilerek Yap-İşlet-Devret modeliyle gerçekleştirilebilir. Aynı şekilde komşu ülkelerdeki Varna, Köstence, Batum, Sohum, Soçi, Burgaz ve Rozovo gibi sahil şehirlerine düzenlenecek RORO ve hızlı feribot seferleri de bu modele uygundur.

Devletimiz, her yıl, bir kısmı bütçeden, bir kısmı YİD modeliyle onlarca proje yapmaktadır. Bu projelerin makul bir kısmının zarar etmesi normaldir. Eğer projelerin %20’den fazlası zarar ediyorsa projelendirmede sıkıntı var demektir. (Ülkemizde bu oran %15’ altındadır.) Ticaret Bakanlığı bünyesinde bir çalışma grubu kurulmalıdır. Bu çalışma grubu, zarar eden projeleri kârlı hâle getirmekten sorumlu olmalıdır. Mesela Çorlu Havalimanı uzun süre zarar etti. Atatürk Havalimanı varken hiçbir havayolu şirketi bu limanı tercih etmiyordu. Çorlu Havalimanı, kargo uçaklarına, Yeşilköy’e göre çok daha düşük fiyatlar uygulamaya başladığında kârlı hâle geldi. Aynı zamanda Atatürk Havalimanı da kargo uçaklarından boşalan kapasiteyi daha kârlı olan yolcu uçaklarıyla doldurunca her iki liman da kazandı, dolayısıyla Türkiye kazandı.

Benzer yöntemler, Kütahya ve Isparta Havalimanları gibi zarar eden projelerde de uygulanabilir. Kütahya’da termal turizm daha fazla teşvik edilebilir ve Avrupa’daki yaşlı nüfus sağlık turizmi konseptiyle bölgeye çekilebilir. Isparta Havalimanı, Çorlu gibi kargo ağırlıklı olabilir ve Antalya, Alanya ve Fethiye gibi turizm bölgelerini kargo açısından besleyebilir. Bu havalimanlarının hitap ettiği şehirler “Turizm Özel Bölgesi” ilan edilebilir. Turizm özel bölgelerine, THY, çok düşük, kârsız fiyatlar uygular ve alışveriş yapmak isteyen turistler bu şehirlere akın eder. Böylece bu havalimanları kâra geçer, sürekli kan kaybeden bu şehirler canlanır.

Mesela Çorlu ve çevresi “Turizm Özel Bölgesi” ilan edilse, Balkan ülkelerine ucuz uçak seferleri koyulsa, Edirne’ye olan akının bir benzeri Çorlu’ya olur. Çorlu hızlı trenle İstanbul’un en batısındaki ilçelere, Isparta Antalya’ya bağlansa yolcu trafiği daha da artar. Bugün Dubai’ye giden birçok turist, daha ucuz olan Jarjah Havalimanı’nı tercih ediyor. Jarjah, Dubai’ye 40 dakika mesafede ama hem ucuz hem de yoğun değil. Isparta, Çorlu, Sabiha Gökçen Havalimanları, hızlı tren ve metro gibi yatırımlarla bu duruma getirilebilir.