Bir neslin çilesi ve şerefi İsmail Türk

Ben Bafralıyım. Ülkücü bir neslin içinde Bafralı olup da İsmail Türk ağabeyin ismini bilmeyen yoktur. Daha önce de Habererk’te köşe yazarlığı yapmıştım. Uzun bir aradan sonra değerli büyüğümüzün bu sitesinde yeniden yazmaya başladım. Sadece yazmıyorum. Değerli yazarlarımızın yazılarını okuyor ve aydınlanıyorum. Sitedeki haberleri takip ediyorum.

İsmail Türk ağabey, Bafralı olan her ülkücü için bir efsanedir. Bu yazımda dilim döndüğünce ama anlattıklarımın yeterli olmadığını bilerek İsmail Türk ağabey hakkında duygularımı paylaşmak istedim. İsmail Türk büyüğümüz ile bu yazıdan önce bir ön görüşmem olmadı, bir bilgi vermedim. Hoşgörüsüne sığınarak yazıyorum. İsterim ki onun ve onun gibi büyüklerimizin şahsında bugün ki genç ülkücü nesillere de bir şeyler aktarabilmiş olurum.

YUSUFİYELİLER

Bir Neslin Çilesi, Bir Davanın Şerefi

İSMAİL TÜRK

Sonunun nereye varacağını, bedelinin ne olacağını hiç düşünmeden, yalnızca Allah’a dayanarak, zulme karşı vakurca ve yiğitçe duran bir bozkurt… Bir dava eri, bir kalem neferi, bir çile yoldaşı... Gazeteci, yazar, ülkücü ve örnek bir iman ve irade adamı: Saygıdeğer İsmail Türk Ağabey.

Kıymetli büyüğümüz İsmail Türk, hayatı kitaplara, belgesellere konu olacak, Türk milliyetçiliği ve ülkücü mücadelenin onur timsali isimlerinden biridir. Onun hikâyesi, sadece şahsına değil, bir neslin imanla, cesaretle ve inançla taşıdığı mukaddes bir mirasın da öyküsüdür.

Yusufiye’de Başlayan Büyük İmtihan

Ülkücü hareketle tanışması taş medreselerin soğuk duvarlarına kadar uzanır. Henüz 15-16 yaşlarındayken, 1978 yılında Sovyetler Birliği'nin Afganistan’ı işgali üzerine İstanbul’da Rus Konsolosluğu önünde yapılan bir protesto gösterisinde yer alır. Haksızlığa ve emperyalizme karşı sokağa çıkan binlerce ülkücü gibi o da oradadır. Beş dava arkadaşıyla birlikte gözaltına alınır, ardından tutuklanır. O yaşta Yusufiye ile tanışır. Yusufiye… Yani Hz. Yusuf’un sabırla, iffetle ve Allah’a teslimiyetle zindanları aşkla yaşadığı yerin adı… Bizim neslimiz için o kelime cezaevinden daha derin, daha kutlu bir anlam taşır. Çünkü orası inancın, sadakatin, direnişin ve şerefin mekânıdır.

İsmail Türk Ağabey’in Yusufiye hayatı, İstanbul’dan Aydın’a, Afyon’dan Bafra’ya kadar farklı zindanlarda aralıklarla 11 yıl sürer. Her biri sabırla, imanla ve ülküyle yoğrulmuş birer çile menzilidir.

2000 Yılına Yazılan Mektup ve Bir Hasret Gözyaşı

1987 yılında cezaevindeyken “2000 Yılına Mektup” isimli bir kampanya düzenlenir. İsmail Türk, o tarihte henüz doğmamış kızına, geleceğe, umuda yazdığı bir mektubu teslim eder görevlilere. Yıllar sonra, 2000 yılı geldiğinde mektup gerçekten evine ulaşır. Kendisi de o an evdedir. Postacının getirdiği zarfta, zindanlarda doğan bir duanın, bir hasretin, bir babanın kalbinden süzülen gözyaşının izi vardır. Mektubun okunmasıyla evde duygular sel olur; zindanlarda yazılan düşünceler ve ülküdaşlarının kaleminden dökülen satırlar, yıllar sonra evde bir bayram sabahı gibi yankılanır.

Kızının doğumu da ilk kez onu görmesi de Yusufiye’de olur. Her baba evladının gözlerine bakarak, onu kucağına alarak büyütmek ister. Ama bazı babalar vardır ki evlatlarına bir çift göz, bir yürek, bir dua bırakır sadece. Çünkü onlar bu milletin çocuklarına cennet bir vatan bırakmak için kendi evlatlarından vazgeçmişlerdir.

Sürgün, Secde ve Ebedî Miras

İsmail Türk Ağabey bir süre sonra Kazakistan’ın Bişkek şehrine sürgün edilir. Orada da kıymetli bir anıya imza atar. Babasını çok özleyen oğlu Yılmaz Can, binlerce kilometre uzaktan gelir ve ata topraklarında babasıyla birlikte Cuma namazını eda eder. O secde, sadece bir ibadet değil; bir mazinin, bir şerefin, bir iman bağının mühürlendiği andır. O gün baba ve evlat, toprağa secde ederek değil; bu millete sadakat yemini ederek birbirlerine en kutsal mirası bırakmış olurlar: Vatan, bayrak, iman, ülkü...

Bir Cümleyle Anlatılan Bir Ömür

İsmail Türk Ağabey bir defasında şöyle der:

> “Vatanı sevmek, bedel ödemeyi göze almaktır. İnandığım değerlerin peşinden gittim; onların mücadelesini yaptım.”

Ve bir başka cümlesi, adeta hayatının özetidir:

> “Hikâyesi olmayan bir hayatı reddederim. Ülkücü mücadelenin içinde olmayacak olsaydım, hayatım bir hiç olurdu.”

Taş Medrese’de Direnişin Adı: Ülkücüler

O yıllarda cezaevinde yatmak, “paşa paşa yatmak” değildi. Orası taş medreseydi. Orada ilim değil, iman öğrenilirdi. Orada üniversite değil, çile mektebi vardı. Ve orada nice bozkurtlar işkencelerle sınanarak pişerdi:

Vücutlarına elektrik verildi…

Filistin askısına asıldılar…

Sırtlarına kum torbaları konulup balyozlarla vuruldular…

Sigara izmaritleri bedenlerinde söndürüldü…

Parmakları mengenelere sıkıştırılarak kırıldı…

Günlerce aç ve susuz bırakıldılar…

Falakalar atıldı, yaralarına tuz basıldı…

Buz gibi sularla ıslatılıp kıyafetleriyle donmaya terk edildiler…

Kafeslere, tabutluklara atıldılar…

Raci Tetik gibi işkenceciler tarafından üzerine Alman kurdu salınan Yusufiyeliler oldular…

Ve tüm bu acıları sabırla, dualarla, Allah’a sığınarak çekenler… Bugün hâlâ dimdik ayakta duranlar… Onların adı: Ülkücüler… Onların adı: İsmail Türk…

Bir Mahkeme, Bir Cevap, Bir Şeref Madalyası

Yıllar önce bir mahkemede hâkim, İsmail Türk’e "Ülkü Ocakları üyesi olmak" suçlamasını yöneltir. Ağabeyimizin cevabı ibretliktir:

> “Üye olmak için müracaatım olmuştu, yaşım küçük olduğu için kabul edilmemişti. Ama siz beni en çok istediğim makama, Ülkü Ocakları üyeliğine resmen layık gördünüz. Size teşekkür ederim.”

Ve bu sözleriyle, cezaevine girmeyi göze alacak kadar ülkü sevdalısı olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Bafra’da Bir Direniş Meşalesi

İstanbul’dan Bafra’ya döndüğünde mücadelesine kaldığı yerden devam eder. Bafra’da ülkücü hareketin yeniden yapılanmasında ve yaptığı tarihi ve cesur görevler ile psikolojik üstünlüğün sağlanmasında önemli bir rol üstlenir. Orada da taş medreselerin izleri, zindanların izzetini taşır yüreğinde.

Türk Dünyasına Gönül Vermiş Bir Alp

İsmail Türk Ağabey, Türk dünyasının bağımsızlığına gönül vermiş bir ülkü neferidir. Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan gibi ata yurtlarına sık sık ziyaretlerde bulunur, oradaki soydaşlarımızla ülkü köprüsünü kurar. İstanbul’da da ülkücü mücadele için sahada olan bir aile reisi, bir örnek şahsiyet ve bir cesaret timsalidir.

Onun sözlerinden biri, gönlümüzde derin iz bırakır:

> “Kimin cennetine gideceksin? Biz bu ülkeyi cennet yapmak istiyoruz. Bu uğurda bir ömür verdik. Başka bir ülke asla bizim cennetimiz olamaz.”

Yıldızlı Hilal’i Seçen Çocuk: Bir Ömürlük Sadakat

Çocukken orak-çekiçli bayrağı gösterdiklerinde, “Bu ne?” diye sorar. “Bu Rus bayrağı” derler. Yıldızlı hilali gördüğünde, “Peki bunlar kim?” diye sorar. “Ülkücüler” cevabını alınca işte o an kalbi bir daha asla başka bir istikamete yönelmez. O günden bugüne tam yarım asırdır bu kutlu mücadelenin içindedir.

Selam ve Dua ile

Bu vesileyle; kalbi Türk milleti için atan, çilesiyle şereflenen, mücadelesiyle nesillere örnek olan Saygıdeğer İsmail Türk Ağabeyimize, kıymetli eşine, evlatlarına ve tüm ailesine sağlık, huzur, başarı ve hayırlı uzun ömürler diliyoruz.

Selam, saygı ve dua ile...

Yusufiye’de pişen, millete adanan tüm ülkü erlerine...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Adnan Hazır Arşivi

Her aileye bedava doğalgaz

23 Mayıs 2025 Cuma 21:41

CHP Atatürk’ün partisi değildir

20 Mayıs 2025 Salı 13:44

Kerkük'te Türklere yapılan soykırım

17 Mayıs 2025 Cumartesi 16:52

Terörsüz Türkiye - Kürt isyanları ve PKK

14 Mayıs 2025 Çarşamba 20:40

Ya yandaş ya fondaş

13 Mayıs 2025 Salı 01:11

Başbuğun Türkiye ve Dünya siyaseti

10 Mayıs 2025 Cumartesi 15:18

Yüksek gerilim ve gelen tehlike

08 Mayıs 2025 Perşembe 21:51