
Hüseyin Kurt
Büyüyerek Küçülmek: Emperyal Planların 100 Yıllık Rotası
"Bizi bölmek için büyütmek istiyorlar."
Bu cümle ilk bakışta çelişkili görünebilir. Türkiye Cumhuriyeti'nin 100 yıl boyunca karşı karşıya kaldığı stratejik tuzaklara ve bu tuzakların arkasındaki emperyal planlara bakıldığında bu ifade, soğuk gerçekliğin özü haline gelir. Bu yazıda, "büyüyerek küçülme" senaryosunun tarihsel kökenlerini, belgelerle ve stratejik gözlemlerle ortaya koyuyoruz.
1965: ABD’den Federal Kürdistan Teklifi
Türkiye'ye yönelik açık federasyon tekliflerinden biri, 1965 yılında ABD tarafından sunuldu. Dönemin MİT Müsteşarı Sadi Koçaş anılarında bu plandan ayrıntılı olarak söz eder. Buna göre:
“ABD'li yetkililer, İran, Irak ve Türkiye'deki Kürt nüfusu kapsayan bir federatif cumhuriyet kurulmasını teklif etmiştir. Bu yapının Türkiye'ye bağlanacağı öne sürülmüş, böylece toprak kazanımının çekiciliğiyle karar vericiler ikna edilmeye çalışılmıştır.”
Bu plan, dönemin Genelkurmayı tarafından sert bir şekilde reddedilmiş ve rafa kaldırılmıştır. Ama tarih bunu gösterdi ki: Bu senaryo asla unutulmadı; zamanı gelince yeniden raftan indirilecekti.
1980 Darbesi, “Bizim çocuklar” ve "8 Bölge Valiliği" Projesi
12 Eylül 1980 Darbesi, sadece askeri bir yönetim değişikliği değil; aynı zamanda Türkiye'nin yönetim modeli üzerinde uzun vadeli bir proje yürütülmesinin eşiğiydi.
Kenan Evren ve darbeci yönetim, Türkiye'yi 8 bölge valiliğine ayıracak bir kararnameye imza attı. Bu kararnameyle valiliklere merkezi otoriteyi zayıflatacak derecede geniş yetkiler verilmesi planlanıyordu. İlginçtir ki, bu kararname 1983 yılında imzalandığında PKK henüz ilk eylemini bile yapmamıştı.
Yani "bölgesel yönetim" projesi, terör tehdidi bahanesiyle değil, uzun vadeli bir yeniden yapılandırma stratejisinin parçası olarak önceden planlanmıştı. Bu plan da kamuoyunun ve TBMM’nin direnciyle 1984 yılında iptal edildi.
1990’lar: Özal ve Eyalet Tartışmaları
Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 1990'larda "büyük iller merkezli bölge yönetim modeli" fikrini kamuoyuna açıkladı. Bu modelde:
16 il "büyük il" ilan edilecek, her biri kendi yönetimini oluşturacak, Özal'a göre bu sistem Kürt sorununa çözüm getirecekti.
Danışmanı Cengiz Çandar da Özal'ın bu modeli "eyalet sistemine geçişin başlangıcı" olarak gördüğünü belirtmiştir. Ancak bu plan da kamuoyu baskısıyla hayata geçirilemedi.
2000’ler: BOP ve Hilafet Senaryoları
ABD tarafından yönetilen Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), sadece Irak ve Suriye’deki sınırları değiştirmekle kalmayıp, Türkiye dahil tüm bölgeyi etkileyecek çok katmanlı bir projeydi.
2004 yılında RAND Corporation tarafından yayımlanan "Demokratik İslam" raporu, modernize edilmiş bir halifelik projesini gündeme getirdi.
Aynı dönemde CIA kaynaklı yayınlar, Türkiye’nin Atatürkçü sistemini sorgulamaya başladı.
BOP’un sözde "demokratikleşme ve çoğulculuk" ilkeleri, Türkiye’de federatif sistemin psikolojik zeminini oluşturma aracına dönüştü.
Paul Henze ve CIA Raporları
1992 yılında CIA stratejisti Paul Henze tarafından yazılan bir raporda, şu ifadeler yer alıyordu:
“Türkiye Atatürkçü üniter yapısını terk etmeli. 21. yüzyılda federalizm tartışılmalı.”
Bu rapor sadece bir analiz değil, aynı zamanda uzun vadeli bir siyasi yönlendirme metniydi. Bugün "Yeni Anayasa" adı altında gündeme getirilen birçok madde, bu planların yeni versiyonlarıdır.
Mahir Kaynak ve Cengiz Özakıncı’nın Uyarıları
Eski MİT Daire Başkanı Mahir Kaynak, 1994'te yaptığı bir açıklamada:
“ABD ve Rusya, bizi sevdikleri için değil, kendi çıkarları gereği Türkiye'yi büyütmek istiyor. Ama bu büyüklük, küçülmeyle sonuçlanacak.”
Cengiz Özakıncı ise 1995 tarihli "Nomos ve Aydın" kitabında bu süreci ayrıntılarıyla anlatıyor:
Türkiye’ye, Misak-ı Milli adı altında sınır büyütme vaadi verilecek, bu yeni büyük yapı, federatif sisteme kapı açacak, oluşan Kürt eyaleti, referandumla ayrılacak, Ortadoğu’nun enerji ve su kaynakları Batı destekli bir "kukla devlete" teslim edilecek.
Gerçek Büyüklük Üniter Kalabilmektir
1965'te güncellenen, 1980'de denenip 1984'te reddedilen, 1990'da yumuşak dille sunulan, 2000'lerde "demokrasi" ve "hilafet" maskesiyle pazarlanan bu senaryo bugün yeniden karşımızda.
Türkiye Cumhuriyeti, büyümek zorundadır. Ama bu büyüklük, toprak genişletmekle değil; millî birlik, siyasi kararlılık ve stratejik aklın tahkimiyle mümkün olacaktır.
Unutmayalım ki; Emperyalistlerin hedefi, kullanışlı aparatlar üzerinden milli kimliği hedefe koyup milli birliği yok etmek olacaktır.
Oysa ki; Gerçek bekâ, Atatürk'ün mirasına sıkı sıkı sarılarak korunur.
“Koşullar ne olursa olsun, görevimiz Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini korumaktır. Gereken güç, damarlarımızdaki asil kanda vardır!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.