
Hüseyin Kurt
Ortadoğu: Kutsalın göğsünde kanlı bir tarih
Ortadoğu!
Bilinen tüm peygamberler, kutsal kitaplara göre bu bölgeye gönderildi.
Bu topraklarda ne vahiylerle huzur buldu ne insanlık ders aldı.
Dünyada ilk cinayet, ilk kardeş kavgası bu topraklarda yaşandı.
Habil, Kabil’i öldürdü.
İlk kan, kıskançlığın kurbanıydı.
İnsanlık daha konuşmayı yeni öğrenirken, öldürmeyi başardı!
Yaradan denizi yardı, Hz. Musa’nın kavmini kölelikten kurtardı.
Dağlardan su fışkırttı, çölde onları susuz bırakmadı.
Ama onlar döndü, altın buzağıya taptılar, putlara secde ettiler.
Yaradan'ın mucizelerine şahit oldular ama yine de putlara secde ettiler.
Lut Kavmi, fıtratın sınırlarını zorlayarak kendi azaplarını davet etti.
Kız çocukları diri diri toprağa gömüldü.
Kadın pazarı kurdular, cariyeliği ibadet gibi meşrulaştırdılar.
Köle pazarı kurdular, insanın insana kulluğunu hüküm haline getirdiler.
Babil halkı göğe meydan okuyarak kule inşa etti.
Yaradan, dillerini karıştırarak gururlarını yerle bir etti.
Kibirle yükselen kule, lanetle yıkıldı.
Hz. Süleyman’ın mührü kayboldu.
Kudüs, peygamber mirasına ağıt yaktı.
Tahtlar için ilahi adalet ayaklar altına alındı.
Taşlar bile ağladı, çünkü adalet susmuştu.
Yaradan’ın elçisi Hz. İsa’yı çarmıha germediler mi?
“Barabbas’ı serbest bırakın!” diye bağırıp, bir peygamberi bir suçluyla takas ettiler.
Mesih’i taşladılar, bilgeleri ateşe attılar.
Kurtarıcısını taşlayan halk, sonra özgürlük için ağıt yaktı.
İslam adaletle doğdu, kardeşlik çağrısıyla yayıldı.
Ama çok geçmeden aynı çöküş yeniden başladı.
Din mezheplere bölündü.
Hz. Ali ile Hz. Ayşe karşı karşıya geldi.
Sahabeler bile aynı safta duramadı.
Kerbela’da, Peygamber’in torunu Hz. Hüseyin susuz bırakıldı.
“Müslümanım” diyen Yezid’in ordusu tarafından şehit edildi.
Kellesi mızraklara takıldı, ümmet utanca gömüldü.
Peygamber soyunun kanı, hilafetin saraylarına sıçradı.
Yemen çöllerinde Sahabelerin torunları kılıçtan geçirildi.
Emevîler, kılıcı kutsallaştırdı; mezhep kisvesiyle zulmü sürdürdü.
Söz bitti, kılıç konuştu.
İktidar, Yaradan’ın emirlerinin önüne geçti.
Haçlılar, “kutsal toprakları kurtarıyoruz” diyerek geldiler.
Kudüs’ü çocuk cesetleriyle doldurdular.
Yaradan’ın adına gelenler, ganimet için sokakları kana buladı.
Dicle’ye kan ve mürekkep karıştı.
İlim sustu, barbarlık konuştu.
Bağdat’ın kütüphaneleri yakıldı, medeniyet küle döndü.
Ortadoğu cehalete terk edildi.
Halifeler, padişahlar, emirler...
Hepsi “Yaradan’ın gölgesiyiz” dedi.
Ayet bozuldu, fetva icat edildi; din, kılıcın hizmetine verildi
Papazlar günahı parayla affetti.
Mollalar saraya taşındı.
Hahamlar krallara kul oldu.
Kutsal olan her şey, taht ile ticaret arasında ezildi.
Petrol fışkırdı ama ne azgınlık durdu ne gözyaşı.
Batı, petrolü aldı; Doğu, birbirini boğazladı.
“Cihad” diyerek Müslüman, Müslüman’ı katletti.
Öldüren “Allahu ekber” dedi, öldürülen “Kelime-i Şehadet” getirdi.
Kudüs’e ağıt yakanlar, Filistinli çocukların cesetlerini siyasete perde yaptı.
Mazlumun duası unutuldu.
Mescid-i Aksa’yı ağlatanlar, “Kudüs sevdalısı” geçinen tiranlardı.
Yaradan’ın adıyla başlayanlar, mazlumun boynuna pranga vurdular.
Dünya petrolünü çaldı, kalanlar fitnesini din ve mezhep diye pazarladı.
“Cihad” diyerek kutsalı menfaate sattılar.
Hâlâ her gelen “kurtarıcıyım” diye geliyor; önce kendi hazinesini kurtarıyor.
Ortadoğu!
Tam bir bataklık…
Yaradan’a isyan etmiş, kardeş kavgasını, azgınlığı, sapkınlığı, ahlaksızlığı, cahilliği durdurmak için gönderilen binlerce peygamberin ve kutsal kitapların adam edemediklerini, biz mi adam edeceğiz?
Önümüze bakalım.
Bu bataklığa bir kez daha saplanmayalım.
Bu topraklara merhametle değil, menfaatle gelenlerin kaderi hep aynıdır:
Bataklık yalnızca kurbanı değil, kurtarıcıyı da yutar.
Ve Ortadoğu, bugüne dek gelen her “kurtarıcıyı” kanla ağırladı.
Ne buyuruyor Yaradan?
“Allah bir topluluğun durumunu, onlar kendilerini değiştirmedikçe değiştirmez.” (Rad, 11)
Yaradan’ın elçileri ve kitaplarının yapamadığını biz mi yapacağız?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.