“Beşikler vermişim Nuh’a. Salıncaklar, hamaklar, Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır, Anadolu’yum ben, Tanıyor musun?” der merhum şair Ahmet Arif.

Şimdi yazıya başlık olan bu mısraları neden hatırladığımı en sona bırakarak bir daha söyleyeyim ki, Türkiye’nin iç politikası benim kırmızıçizgilerimdendir. Çünkü hem Azerbaycan’ın hem Türk dünyasının hem de ümmetin umut kapası olan Türkiye ve onun devlet büyükleri ile ilgili konularda hassas olmaya çalışıyorum. Zira başka türlü, son Karabağ savaşını kendi davası olarak gören Sn. Erdoğan, Sn. Bahçeli, Sn. Çavuşoğlu, Sn. Akar gibi nice devlet büyüklerimizin ettiklerini görmezden gelmek en azından vefasızlık olurdu. Lakin son günler yaşananlar hem Türkiye ve Azerbaycan’ın hem de Türk ve İslam dünyasının geleceği açısından beka meselesi denebilecek kadar önemli meselelerdir. Böyle bir durumda ise uyarı niteliğindeki fikirlerimi gündeme getirmeyi kendim için bir görev olarak görmekteyim.

Bu anlamda Türkiye’nin gündemini alt üst eden Sedat Peker’in açıklamaları üzerinde ciddiyetle durulması gerektiğini düşünüyorum. Lakin ne acı ki, yine de bu açıklamaların yüzeysel tarafları ön plana çıkarılmakta, bilimsel ve sosyolojik yönleri arka plana itilmektedir. Oysaki bu açıklamalar siyasi deprem ve toplumsal devrim niteliğindedir. Hatta denebilir ki, bu açıklamalar Türkiye’nin son 50-60 senesini aktif, Cumhuriyet tarihimizin tümünü ise de pasif etkileri ile ilgilendirmektedir.

Başka bir ifade ile Cumhuriyet dönemimizin miladi olarak da nitelendirile bilir bu açıklamalar. Çünkü Anadolu insanının saf duyguları üzerinde kurgulanmış siyasi hesapların ve hesaplaşmaların, Türk milletinin cihanşümul hedefleri alet edilerek oynanan kirli oyunların deşifresidir bu açıklamalar aynı zamanda.

Hatası ve doğruları ile tarihimizin önemli sayfalarını oluşturmuş Osmanlı sülale hâkimiyetinin bıraktığı enkaz üzerinde zor şartlar ile inşa edilen Cumhuriyetimizin kazanımlarına karşı kurulan kumpaslardan tutun da Anadolu insanını safiyane ruh dünyasına karşı yıllarca kurgulanmış olan ihanetlere kadar, geniş yelpazeli siyaset tarihinin kirli yüzünü de bulmak mümkün bu açıklamalarda.

Ne acı ki, hem de Anadolu coğrafyasının en kutsal değeri olan dinimizin ön gördüğü Kutsal yönetim ve devlet algısının tam da İslami ve muhafazakâr söylemlerle siyasiler tarafından değersizleştirilmesinin tablosudur bu açıklamalar. Kısacası bu iddiaların hulasası, hırsız mescide imam kılığında girmiş, benzetmesi ile de özetlenebilir.

Oysaki, bu vatan için Çanakkale’den yüzü beri, zamanla baskıcı yönetimlere, zamanla ülkeyi darbelerle tarumar eden NATO uzantılarına ve global çetelerin işbirlikçilerine karşı direnerek ağır bedeller ödeyen vatan evlatlarının hayallerindeki Türkiye’nin daha farklı bir Türkiye olduğu muhakkaktır. İster sağcısı, ister solcusu, ister de diğerleri, ama samimi olan her kes bu ülkenin şeffaf ve adil devlet mekanizmaları ile yönetilmesini hayal etmişler hiç şüphesiz.

Bu yönü ile Peker’in açıklamaları hem de Türkiye’de siyasetin ne kadar kirlendiğini, devlet içinde yuvalanmış bazı grupların kirli bağlantılarını da deşifre etmektedir. Aslında bu durum Türk ve İslam dünyasının umut kapısı olan AK Parti ve MHP iktidarı için şeffaf yönetim ve adil devlet numunesini oluşturmak için tarihi bir fırsattır.

Tam da bu noktada ünlü iş adamı Mubariz Mansimov olayı akla gelmektedir. Çünkü Mansimov olayı bir iş adamının uğradığı haksızlıkların ötesinde hem de Türkiye ve Azerbaycan’ın nasıl yönetildiği ile ilgili gerçekleri ortaya koyuyor. Zira mezkur süreçte ismi sıkça gündeme gelen Mehmet Ağar’ın Bodrum Yalıkavak Marina otelleri ile ilgili açıklamasında İlham Aliyev’i kast ettiği kuşku götürmeyen “kardeş bir ülke cumhurbaşkanının ricası üzerine Bodrum Marina’ya yönetici oldum” söylemesi, “Ben olmasam Yalıkavak Marina’ya mafya çöker” gibi iddialarda bulunması düpedüz Türkiye devletine ve onun yöneticilerine yapılan ağır bir ithamdır.

Hem de koca bir devleti ve yöneticilerini tarihi sorumluluk altında bırakan bir itham.

Hukuka meydan okumaktır bu.

Adaleti aşağılamaktır bu.

Devletin önemli koridorlarında kirli senaryoların sahneye konması demektir bu.

Azerbaycan’a, Türk Cumhuriyetlerine ve İslam ülkelerine demokrasi ve insan hakları konusunda örnek olması gereken baş devletimiz Türkiye’mizin Azerbaycanlaşması demektir bu.

Yöneticilerin yeşil yüzlüklere teslim olmasıdır bu.

Devletin ve iktidarın imkânlarını kullanarak kirli planların devreye sokulmasıdır bu.

Devlet aklına ve devlet erkine karşı siyasetin kirli yöntemler ile baş kaldırmasıdır bu.

Hem de Türk dünyası ve mazlum ümmetin yardım beklediği ve umut bağladığı bir iktidarın döneminde.

Oysaki mağdur Azerbaycan halkı hak etmiyor bunu.

Esir edilmiş Türk dünyası ve mazlum ümmet hak etmiyor bunu.

AK Parti ve MHP seçmeni hak etmiyor bunu.

Türkiye ve Anadolu hak etmiyor bunu.

O Anadolu ki, şairin dili ile tarihin idrakına böyle haykırıyor “Beşikler vermişim Nuh’a. Salıncaklar, hamaklar, Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır, Anadoluyum ben, Tanıyor musun?..."

NOT-1; Sağlık sorunlarından dolayı gündemi fazla takip edemediğim gibi okuma ve yazma konusunda da zorluklar yaşamaktayım. Bu makalenin üzerinde çalışırken İçişleri Bakanı Soylu’nun Habertürk'te gazetecilerin sorularını cevaplandırdığı programı izlemeye çalıştım. Gazetecilerin Sn. Mansimov olayı üzerinde durmamaları üzücü bir durumdu. Sn. Soylu’nun ise dolaylı olarak Sn. Mansimov olayı ve Bodrum Marina üzerinden Mehmet Ağar ile ilgili söylediklerinin asil bir davranış olduğunu düşünüyor ve onun bu konuda daha kararlı olacağını ve bedeli ne olursa olsun gerçekleri daha gür sesle haykıracağını umuyorum.

Sovyetler döneminden Azerbaycan’ın azatlığı için mücadele etmiş, Elçibey iktidarı döneminde Gedebey ilçe valiliği yapmış ve birinci Karabağ savaşı gazisi olan Salih Rüstemov sahte deliller ile yıllardır hapis yatmaktadır. 50 yıldan fazladır ülkenin başındaki Aliyev’ler sülale rejiminin esiri olan Salih Bey ve diğer siyasi mahpusların bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarını diliyor, Türkiye kamuoyun bu konuda destek olmasını umuyorum.

Yarın, 28 Mayıs Azerbaycan’ın Cumhuriyet ve bağımsızlık günüdür. Bu vesile ile Şark dünyasının ilk demokratik Cumhuriyetini kurmuş olan ulu önderimiz Mehmet Emin Resulzade ve dava arkadaşlarını şükran duygularımla anıyor ve dualarımla yad ediyorum.