Milliyetçilik üzerine biraz daha düşünecek, çalışacak ve fikri gelişim içinde olacağız galiba.

Tabii bizi birinci derecede ilgilendiren mensubu olduğumuz Türk milletini kapsamına alan Türk milliyetçiliğidir.

Tabii dünya üzerindeki diğer milletlerin davranışları, hareketlenmeleri de milletimizin gelecek planlamasında etkinlik gösterebilir ama önce kendi planımızı yapmalı kendi kararımızı kendi irademizle almalı ve uygulamalıyız.

Türk milleti Asya çıkışlı, orta ve kuzey Avrupa’dan Kuzey Afrika’ya kadar yurt tutmuş, etki alanı oluşturmuş, yönetmiş, saygınlık kazanmış, uygarlık kurmuş bir millet.

Türk milleti dünya tarihinde birkaç millete nasip olan medeniyet kurucusu olma özelliği taşıyabilen bir millet.

Tüm milliyetçi akımlarım en önemli gereklerinden biri de milliyetçiliğini sahiplendikleri milletin aynı zamanda birliğini de savunma ve eğer millet içinde bir ayrışma (gerek siyasal gerek sosyal gerek inançsal veya herhangi bir gerekçe ile) var ise bu ayrışmayı birlik haline getirme çalışmasıdır.

Her milliyetçiliğin temelinde o milletin birliği vardır, olmalıdır.

Milletin birliğini öncelemeyen bir milliyetçilikten bahsetmemiz anlamsız olur.

Milliyetçilik mensubu olduğu milletin birliğini, ekonomisini, güvenliğini ve geleceğini en üst noktada güvenceye alma idealidir de aynı zamanda.

Türk Birliği, Türk milliyetçiliğinin en temel fikirlerinden biridir.

Türklerin yaşadığı ülkelere Turan ülkesi adı verildiğinden Türk birliğinin siyasal tanımı Turancılık olarak söylenegelmiştir.

Türk Birliği fikri önceleri genel olarak Türklerin çıkış ve yurt kurma bölgeleri olan kuzey Karadeniz, Kafkasya gibi 19. Yüzyılda Rus baskısıyla yaşamak, zorunlu göçe ve katliamlara maruz kalan yerlerde oluşmuş ve diğer Türk coğrafyalarında ilgi görmüştür.

1900’lü yılların başlarında Kafkasya coğrafyasından birçok Türk birliği savunucusu mütefekkir yurtlarını terk etmek zorunda bırakılıp Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmıştı.

Aynı kaderi yaşayan Balkan göçmenleriyle, Kafkas göçmenlerinin Türk istiklal savaşımızdaki katkıları yüksek olmuştur. Çünkü onlar esareti ve mezalimi yaşamışlardır.

19. Yüzyılda Türk Birliği amacının temeli “Dilde, Fikirde, İş de birlik” olarak kabul edilmişti.

Anadolu’da istiklal savaşının komutanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tam bir dilde, fikirde işte birlik fikrinin savunucusu, uygulayıcısı yaşadığı yüzyılın en önemli Turancısı idi.

Günümüzde Türklerin yaşadıkları coğrafya değişmedi. Aynı coğrafyalarda bazı Türk toplumları bağımsız devlet sahibi, bazı Türk toplumları özerk yönetim sahibi olarak yaşarken bazı Türk toplumları hala esaret altında yaşamaktadır.

Kesin bir dağınıklık hali söz konusudur.

Türkiye Cumhuriyeti dünya ekonomisinin yüzde 0,8 ini üretiyor. Diğer bağımsız Türk devletleri dünya ekonomisinin yüzde 0,6’sını üretiyor doğal kaynaklarının verimi kullanılması halinde bu oranın yüzde 1’e çıkacağı ekonomistlerce söyleniyor. Özerk ve esir Türklerin de dünya ekonomisinin yüzde 0,5 sini ürettiği hesaplanıyor.

Türkler yurt tuttukları topraklarda dünya ekonomisinin yaklaşık yüzde 2,5 unu üretiyor.

İsmail Gaspıralı’nın dediğini yapsak, İş’te birliği sağlasak, verimli ve toplama hizmet eden bir ekonomik yapı oluşturabilirsek Türk Birliği Dünyanın 5 inci büyük ekonomisi olabilir.

Herkes bir düşünmeli.

Bir Türk Birliği oluşturulacak ve oluşturulacak bu birlik Dünyanın 5 inci büyük ekonomisi olacak. Bu ekonomik büyüklükten tüm Türk milleti ve birlikte yaşadıkları faydalanacak. Kişi başı yıllık gelir 20 bin dolar civarında olacak. Emperyalist güçler Türk devletlerine ayar veremeyecek. Devşirme yöneticilerle varlıklarını sömüremeyecek.

Türk Birliği’nin pasaportu dünya ölçeğinde saygın olacak.

Türk devletlerinin bağımsızlığı tartışılmayacak hiçbir Türk devletinin beka sorunu olmayacak (AB ülkeleri gibi)

Hiç bu hayalden önemli bir milliyetçilik tarifi olabilir mi?

Hayali Türk milletini mutlu etmek olmayan, hayali Türk milletine hizmet etmek olmayan siyaset arenasından çekilsin…