“Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek

Siz hayat süren leşler sizi kim diriltecek?” der üstat şair Necip Fazıl Kısakürek “Sakarya Türküsü” isimli o meşhur şiirinde. Hem de bu adaletsiz dünyanın adaletsizliklerine ve o adaletsizliklerin kaynağına adeta parmak basarak. Çoğu zaman var oluşları ile sanki yaşamı başkaları için çileye dönüştüren, amelleri ile milyonlara hayatı zindan eden diktatör ve despotlara işaret ederek. Kendilerini İlah, insanları ise köle olarak düşünen zorba yöneticileri ve onların zorba iktidarlarını kastederek. Hemen şunu da vurgulamamız gerekiyor ki, bu mısralar aslında sadece zalimlerin ve diktatörlerin değil hem de o diktatörlerin yaptığı zulümlerin sonucunda ruhları ve düşünceleri mankurtlaştırılmış zavallı kitlelerin durumunu da resmetmektedir.

Aynen birçok İslam ülkesinde yaşandığı gibi. Türk memleketlerinde göründüğü gibi. Azerbaycan’da olduğu gibi. İşte ben de bu mısraları benzer sebeplerden dolayı hatırladım şimdi. Hem de Azerbaycan’da yıllardır sahte deliller ile hapis yatan, yüzleştiği bu haksızlığa itiraz olarak 1 aydan fazladır açlık grevini sürdürdüğü için kritik yaşam sürecine giren Sahip Bey Rüstemli’nin durumunu düşünürken. Çünkü başka türlü düşünemiyor insan. Olayın sebeplerini ve mantığını çözemiyor bir türlü. Cevap bulamıyor ortaya dökülen sorular karşısında. Bu yüzden de bu mısraların ifade etmiş olduğu acı ve acı olduğu kadar da vahim durumları ifade eden benzer mısralar geliyor insanın aklına.

Oysaki, vatanı sevmenin adıdır Salih Rüstemli olmak. Vatan uğrunda işgalcilere karşı kahramanca savaşmak ve Gazi olmaktır Salih Rüstemli olmak. Valilik vazifesini yaparken rüşvetin R-sine, yolsuzluğun Y-ne bile bulaşmamaktır Salih Rüstemli olmak. Ülkeyi Cebri işgale maruz koyan Aliyev’lerin her türlü iğrenç tekliflerini reddederek geçtiği şerefli yola ve yol arkadaşlarına vefalı olmaktır Salih Rüstemli olmak. Diktatör Aliyevlerin zulmünden ülkeyi terk etmek zorunda kalsa bile ihtiyacı olan dava dostlarına ve mağdur edilmiş insanlara yardım etmektir Salih Rüstemli olmak. Haklı davası için Aliyev’lerin zindanlarında ölümü bile göze alabilmektir Salih Rüstemli olmak….

Peki hal böyleyken bu tür bir zulme sessiz kalmak ne demektir? Böyle bir haksızlığı görmezden gelmek ne manaya geliyor? Bu tür hainliklere karşı suskun kalmanın adı nedir acaba? Bu türlü bir zulme beraat kazandıran alçaklara ne demek lazım acaba? Ya nedir bu olayın ismi? Nasıl isimlendirmemiz gerekiyor bu hadiseyi? Nasıl okumamız icap ediyor bu acı manzarayı? Nasıl değerlendirmemiz gerekiyor bu karanlık tabloyu?

Yoksa vatan için savaşmak suçmuş, biz mi habersiz kalmışız bu suçtan? Ülkesini savunmanın cürüm olduğunu ilan etmişler de bizim mi haberimiz olmamış bu haberden? Gazi olmanın cinayet olduğunu beyan eden kanunlar icat edilmiş te biz mi duyamamışız bunları? Artık Ermenilere karşı toprağını korumanın kabahat olduğunu mu kabul etmemiz lazım? Vatanını ve toprağını savunmanın gereksiz bir şey olduğunu mu düşünmemiz icap ediyor? Ülkeyi işgal etmiş hainler sürüsüne karşı ses çıkarmanın suç olduğunu mu anlamamız gerekiyor artık? Neyi nasıl anlamalı, neyi nasıl yorumlamalıyız acaba?...

Evet, yarım asırdan fazladır ülkenin başına musallat edilmiş Aliyevler sülale rejimi sadece ülkenin servetlerini tarumar etmedi hem de toplumun değerlerini ve sağ duyusunu alt-üst etti. Toplumun genetik kodları ile oynadı ve orada uzun vadeli tahribatlar yaptı. İnsanların özgüven duygusunu öldürdü. Adalet hislerini adeta soykırıma tabi tuttu. Sonuç ise ortada. Şehit ailelerine ve gazilere karşı sergilenen haksız tutumlar. Sindirilmiş bir toplum. Haksızlığa karşı ses çıkaranların hapislere gönderildiği bir memleket. Şimdi sorulması gereken tek ve önemli bir soru şu olsa gerek; bu zulmü yapan hâkimiyetin adı nedir ve onu nece ADLANDIRMAK gerekiyor acaba???...