Türkiye’de Türk milliyetçiliğinin seçmen potansiyeli yüzde 87’dir.

Nereden bu kanıya varıyoruz, çünkü önemli bir araştırma şirketimiz Türkiye’de yaşayan insanlara, “Anadil olarak hangi dili kullanıyorsunuz?” diye sormuş ve karşılığında yüzde 87 oranıyla Türkçe olarak cevap almış.

Tabii alt sorular da var ve değişen sorulara değişen oranlarda cevaplar da var.

Ama biz Türkiye coğrafyasında yaşayan insanlarımızın anadili olarak “Türkçe”yi kabul etmiş olmalarını bir potansiyel olarak değerlendirmeliyiz.

Kısaca bir tanımlama da yaparsak Türk milliyetçiliği “Ben Türküm” demekle başlar.

Yani “Ben Türküm” diyen her birey bir Türk milliyetçisidir.

Türk milliyetçiliği dünya ölçeğinde aksiyonerliğini geç tekâmül ettirmiş bir fikir olarak kabul edilir.

Avrupa milletleri Rönesans sonrası din ve devlet ilişkisinin ayrışması sonucunda Hristiyan ümmetçiliğini 15 inci yüzyılda üstlerinden atmaya başlamış, demokrasi, birey hakları ve milliyetçilik noktasında yüksek ilerlemeler kaydetmişti.

1789 Fransız ihtilali sonucu Avrupa milletleri açısından milliyetçilik çağının başlamasını getirdi.

15 inci yüzyılda bir knezlik (ilçe) boyutunda yaşayan Rus milleti için milliyetçilik halen de devam eden “Sıcak denizlere gidebilmek” olarak nitelenen milli bir hedefle özdeşleşmiş, yüzyıllardır Rus milletinde milli bir dirilik olarak yaşamaktadır.

Avrupa milletleri ve Rus milleti 15‘nci yüzyıldan itibaren kendi milliyetçiliklerine göre yapılanmalarını oluştururken biz Türkler yapılanmamızı Siyasal İslam üzerinden oluşturduk.

Batı toplumları ümmetçilikten millet yapılanmasına geçerken Türkler millet yapılanmasını ümmet olduklarını zannettiler.

Bu zillet hali yaklaşık 400 yıl sürdü.

Kendi milliyetçi yapılanmalarını oluşturan batı karşısında bir orta çağ fikri olan ümmetçilik bataklığına saplanan Türk milleti direnemedi ve Türklükten neredeyse çıkmış olan ama Türklerin kendilerinin zannettiği Osmanlı devletinin yıkılmasıyla sonuçlandı.

Türk milliyetçiliği sistematik olarak Türk milletinin hayatına ancak 20’nci yüzyılın başlarında yer almaya başladı.

Osmanlı toplumunun var olan dünya görüşlerinin içinde en ilerici en tutarlı ve en çağdaş olanı idi.

Türk milliyetçiliği fikri yıkılan, yoksul kalan, özgüvenini kaybeden millete istiklal savaşı başarısı ve Türkiye Cumhuriyeti devletini üretti.

Türk milletinin 1453 İstanbul’un fethi ve Bizans’ın yıkılmasından sonraki en önemli Türk milliyetçilik hareketi istiklal savaşı ve Türk devletinin oluşturulmasıdır.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel fikri aksiyoner Türk milliyetçiliğidir ve kurucumuz Atatürk’ün ölüm tarihi 1938’e kadar Türk devleti aksiyoner Türk milliyetçiliği fikri ile yönetilmiş, ümmetten millete geçiş çalışması sürdürülmüştür.

1938’den sonra Türk devletinde hâkim olan emperyalizm işbirlikçiliği, pragmatist siyasal yönetimler zamanla sadece isimleri değişen oligarklar eliyle milletleşme çabalarına engel olmuştu.

1944 Türkçülük Turancılık davalarıyla Nihal Atsız ve arkadaşlarının başlattığı antiemperyalist Türkçü duruş tıpkı yüzyılın başlarında oluşan Türkçülük talebine karşılık vermiş ve aksiyoner Türk milliyetçiliğinin temelleri yeniden atılmıştı.

Türkiye Cumhuriyeti her ne kadar işbirlikçi devşirmeler tarafından yönetilse de Türk milliyetçiliği siyasal hayatta sürekli var oldu.

Evet siyasal hayatın sürekli içinde Türk milliyetçiliği vardı ama Kuvva-ı Milliye gibi toplumun başat unsuru olamıyordu.

Toplum milliyetçi fikre gönüllü ama fikri taşıyanlarda sürekli bir işbirlikçi hal görülmekte idi.

Günümüzdeki aksiyoner Türk milliyetçiliği siyasal hayatımızın her zerresinde var ama sürekli kullanılan, sürekli stepne sürekli yancı olarak.

Türk milliyetçileri parçalara ayrılmış kapıların önünde her bir parça kendisiyle aynı pozisyondaki karşısındaki parçayı hainlikle suçluyor.

“Uşaklar ve dönekler sahiplerinden daha saldırgan olurlar” gerçeğini yaşıyoruz sanki.

Bir ABD organizasyonu olan Kemal Kılıçdaroğlu bir bölüm Milliyetçi tarafından “Bozkurt Kemal” olarak karşılanıyor.

Bir ayda ABD büyükelçisiyle 5 kez görüşen, görüştüğünü de inkâr etmeyen Meral Akşener den “Asena” olarak bahsediliyor.

Türklüğü ayaklarımın altına aldım diyen ve BOP eş başkanı olduğunu 33 kez tekrarlayan Tayyip Erdoğan’ı adı Milliyetçilikle başlayan partinin yancı lideri Cumhurbaşkanlığına aday gösteriliyor.

Her bakımdan paradoksal bir durum değil mi?

Halbuki kendisini Türk milliyetçisi olarak tanıtan bir gurubu dış menşeili bir yapı teslim alabilir mi?

Olay dönüyor dolaşıyor kişisel veya grupsal menfaate dayanıyor.

Milliyetçilikle kendisini izah etmeye çalışan insanlar kendilerini fikre değil kendilerine, dünyalıklarına hizmet içinde buluyorlar.

Söylemle gerçek yaşamları arasında yüzde yüz bir tezat oluşuyor.

Siyasi veya maddi veya makamsal bir beklentisi olmadan, Türk milletini merkezine alacak insanlara ihtiyaç var.

Nihal Atsız’ın “Kahramanlık veya Topal Asker” şiirlerinde tarif ettiği gibi insanlara.

Türk milliyetçiliği sulandırılmamalı, pazarlanmamalı, kişiye veya kişilere kullandırılmamalı.

Türk milliyetçiliği Türk milletinin ortak değeridir, bayraktır, vatandır…