13 Eylül 1980 günü zamanın MHP yayın organı “Hergün” gazetesi şu başlıkla çıkmıştı;

-Şanlı Türk ordusu hoş geldin…

13 Eylül 1980 günü, zamanın sol örgütlerinin savunucusu Cumhuriyet gazetesi şu başlıkla çıkmıştı;

-Kahraman Türk ordusu bütün memlekette dün gece sabaha karşı idareyi ele aldı…

Hürriyet ve milliyet manşetleri;

-Ordu yönetime el koydu…

Aşağı yukarı diğer gazeteler de benzer başlıklarla yayına girdi.

Bazı davranışlarla yüzleşmek gerekiyor.

Ya bir safça öngörüsüzlük var. Ya da FETÖ’cülerin karşılaştığı gibi kullanılıp tasfiye edilme durumu.

İkisinde de vahamet var.

Ülkemizin 12 Eylül’e geliş süreci, bir yerlerde yani dışarda planlandı ve uygulamaya sokuldu.

Ülkemizde 10 yıldan fazla süren kargaşa kardeş kavgası, istikrarsızlık ve gerileme planlamasında ve uygulanmasında CİA Türkiye istasyon şefliğinin dahli hiç aranmadı mı? Ya da o tarafa dokunmaya cesaret edilemedi mi? Şimdiki tarifin de “Üst akıl” olarak nitelenmesi gibi.

Zamanın ABD Ankara büyükelçisinin, ABD başkanına sabaha karşı saat 04:00 da gönderdiği “Bizim çocuklar başardı” mesajındaki “Bizim çocuklara” sadece konsey üyeleri mi dahildi?

Burada Alparslan Türkeş’in, 3 Kasım 1980’de (darbeden 49 gün sonra) darbe lideri Kenan Evren’e yazdığı mektupta:

-12 Eylül gününden bu yana vaki beyanlarınız, bizim de yıllardır savunmaya çalıştığımız ve bundan sonrada her şart altında savunmaya devam edeceğimiz düşüncelerin değişik bir üslupla teyidi niteliğindedir.

12 Eylül öncesi Ülkü Ocakları Genel Başkanlarından Muharrem Şemsek’in “Bakış” dergisinde;

-12 Eylül esasta bir emniyet, bir asayiş hareketidir. Öz savunması için devletin kaide dışına çıkartarakta olsa azami imkânın seferber edilmesidir.

MHP’li bakan Agah Oktay Güner’in;

-Fikrimiz iktidarda biz hapishanedeyiz.

Söz yazı ve davranışlarını iyi incelemeli 12 Eylül’ü o gözle de değerlendirmeliyiz.

ABD dünya çapında güvenlik ağını kurarken, tabi ki tarihte başarılı olmuş uygulamaları araştırmış ve başarılı olan örnekleri kullanmıştır.

ABD’nin Osmanlıdan aldığı ve uyguladığı halen de uygulamaya devam ettiği sistemin adı “Devşirme” sistemi olduğu görülüyor.

Ruzi Nazar’ın ,1959’da CİA Türkiye istasyon şefi olup ,1971’e kadar bu görevde kalmasını, 1961 ihtilalini, komando kamplarını ,1969 Adana kongresinde devşirilemeyen Nihal Atsız’ın ve kadrosunu tasfiye edilmesini, ülkenin 70’li yıllarda bir ateş topuna çevrilmesini, biraz da bu gözle değerlendirmeliyiz.

Eğer ülkemiz içinde özeleştiri yapamazsak, kendimizi eleştiremezsek, kendi hatalarımızla yüzleşemezsek, 12 Eylüllerle bizden sonraki nesillerde karşılaşır.

Halbuki tüm dış etkilerden arınmış bir milli bakışımız olmalı.

Hem 12 Eylül’ün hem BOP’un, hem de yeni vizyona giren Asya Kuşatma Planının tüm hatlarıyla milletimizi sömürmeye, diz çöktürmeye, fakirleşme ve bağımlılaşmaya götürdüğünü görmeliyiz.

Ve bu olguyu gelecek nesillere de aktarmalıyız ki, bu topraklarda Türklük ebediyen payidar olsun…