Alparslan Güler

Alparslan Güler

İsmet İnönü’nün planı

Atatürk’ün vefatından sonra cumhurbaşkanı seçilen İnönü, CHP Kurultayında kendini ‘’Ebedi Şef’’ ilan ettirdi. Bu yaklaşım dahi İnönü’nün demokrasi, çok partili sistem gibi arayışlarının olmadığını gösterir. İnönü’nün önceliği göreve gelmesinden hemen sonra başlayan İkinci Cihan Harbi oldu. Savaş esnasında demokrasiye geçmek zaten mümkün değildi. İlaveten her tarafa heykellerini, büstlerini yaptıran, paraların ve pulların üzerinde Atatürk’ün fotoğraflarını kaldırarak kendi fotoğraflarını koyduran, devlet dairelerinde Atatürk’ün resimleri indirerek kendi resimlerini astıran İnönü’nün aklında demokrasinin D’si yoktu. İnönü, Atatürk’le, daha doğrusu onun hatırasıyla yarışıyordu. O nedenle ‘’Milli Şefe’’ karşı ‘’Ebedi Şef’’ olmuştu.

İkinci Cihan Harbi biter bitmez, Stalin, Türkiye’yle SSCB arasındaki Dostluk ve İşbirliği Paktını fesih etti. Ardından, Kars’ı ve Boğazların yönetimini talep etti. Bu talebin ciddiye alınması gerekliydi. Sovyetler Birliği savaşın galiplerindendi. Balkanları, Doğu Avrupa’yı, Kuzey İran’ı ve Baltıkları işgal etmiş, komünist devrim gerçekleştirmek amacıyla, Yunanistan’da iç savaş çıkarmıştı.

Stalin sadece Türkiye’den toprak istemekle kalmadı. Bahse konu olan taleplerini, Yalta Konferansında, Churchill ve Roosevelt’e de ifade etti. Savaşa katılmayan ve Almanlara krom sevk ederek destek olan Türkiye cezalandırılmalıydı. Stalin, taleplerini ısrarla Potsdam Konferansında da gündeme getirdi. Fakat, Stalin’in kısa sürede geniş coğrafyaları işgal etmesi, buralarda uydu devletler kurdurması, ABD ve İngiltere’nin olumsuz tavır almalarına yol açtı.

İnsanlık, iki yıl içinde demokrasilerden oluşan Batı Blokuyla, komünist rejimlerden oluşan Doğu Bloku olarak, iki düşman kampa bölündü. Stalin’in talep ve tehditleri nedeniyle, Batı istikametine yönelen Türkiye’nin, Batı Blokuna kabul edilmesi ancak demokrasiye geçerek, diktatörlük rejimlerinden ayrışmasıyla mümkündü.

Bu aşamada iç politikaya olan etkisinden dolayı Truman Doktrinine değinmeliyiz. Truman doktrini, Başkan Truman tarafından Kongrede açıklandı. Bu doktrinle ABD, kuruluşundan beri takip ettiği izolasyonist politikaları terk ettiğini ilan etti. ABD, kuruluşundan Monroe Doktrinin açıklandığı 1823 yılına kadar tam izolasyonistti. Her ne olursa olsun kendisine saldırılmadığı sürece dış dünyayla ilgilenmiyordu.

1823’ten itibaren Amerika kıtası için bu tavrını değiştirdi. Beyaz Saray, Monroe Doktriniyle Amerikan kıtasındaki ülkelerin işgal edilmesine ya da sömürgeleştirilmesine asla izin vermeyeceğini duyurdu. Onlara yapılan saldırıları kendisine yapılmış kabul ederek müdahale edecekti. Amerika kıtası dışındaki olaylara karışmamaya devam edecekti. ABD, Truman Doktriniyle her yere müdahale edebileceğini ilan etti. Bu müdahalelerini gerekçelendirdi. Gerekçe, demokratik memleketlerin komünizm tehdidi altında olmasıydı.

Truman Doktrini çerçevesinde Türkiye’ye yapılacak yardımlarla ilgili anlaşma, Dışişleri Bakanı Saka ile ABD’nin Ankara Büyükelçisi Wilson tarafından imzalandı. ABD, doktrinin kabul edilmesinden itibaren komünizm tehdidi altındaki demokratik memleketlere sürekli yardımlarda bulunmaya başladı. O tarihte en çok tehdit altında olan ülkelerden biri Türkiye’ydi fakat hem askeri yardımlardan hem de Marshall yardımlarından yararlanması için demokrasiye geçmesi ya da en azından öyle gözükmesi gerekiyordu.

İnönü, bu gelişmeler nedeniyle 1945 yılının 19 Mayıs Bayram Nutkunda demokrasiye geçiş kararını açıkladı. İlk muhalif parti olan Milli Kalkınma Partisi, 8 Temmuz 1945’te kuruldu. Nuri Demirağ, Hüseyin Avni Ulaş ve Cevat Rıfat Atilhan tarafından kurulan partinin güçlü ve sürükleyici kadroları yoktu. Partinin üst kadrosunun siyasi tecrübesi çok sınırlıydı. İnönü, 1 Kasım 1945’te Meclisin açılışı sırasında yaptığı konuşmada, “Bizim tek eksiğimiz hükümet partisi karşısında bir parti bulunmamasıdır.’’ diyerek bu partiyi önemsemediğini ima ediyor, yeni muhalif parti kurulmasını teşvik ediyordu.

Kurduğu cümle İnönü’nün bilinç altını ele veriyor: ‘’Kurulacak parti, hükümetin karşısında olmalıydı, hükümet olmak gibi bir iddia taşımamalıydı.’’ İnönü’nün amacı gerçek demokrasi değildi. Türkiye’yi, Batının gözünde demokrasi olarak gösterecek güdümlü bir rejimdi. Ülkeyi İnönü yönetecekti. Muhalefet partileri göstermelik olacaktı. Eğer böyle olmasaydı, İnönü dörtlü takrirdeki en basit demokratik talepleri yerine getirirdi.

Mevcut sistemde oylar açık kullanılıyor, sayım gizli yapılıyordu. Sayımı CHP’li yetkililer yapıyordu. Seçim çift dereceliydi. Yani millet direk vekilleri seçmiyordu. Millet delegeleri seçiyor, delegeler vekilleri seçiyordu. Delegeler tesire açıktı. Valiler aynı zaman da CHP il başkanıydı. Basın sansüre tabiydi. Takrirde bunların ve bunlara benzer uygulamaların değiştirilmesi talep edilmişti.

Menderes’in, 17 Temmuz 1946’da memleketi Aydın’da yapmış olduğu konuşma, Demokratların her şeyin farkında olduğunu göstermektedir: “Bu memlekete hürriyet gelsin diye çırpındık. Dinlemediler. Bizi sorguya çektiler. Yedi saat küfrettiler. Bize kızmalarının yegane sebebi, istedikleri yolda yürümeyişimizdi. Şark vilayetlerinde ve hudut vilayetlerimizde teşkilat yapmamızı, köylere uzanmamızı asla istemediler. Halk Partisi’ne karşı hiç olmazsa 40-50 sene iktidara gelme iddiasında bulunmamamızı istediler. Görülüyor ki arkadaşlar, bizden beklenilen demokratik manzarayı tamamlayan bir süs olarak kalmak.”

Dörtler, 7 Ocak 1946 tarihinde, Demokrat Parti’nin kuruluş dilekçesini verdiler. Bayar’ı genel başkan olarak seçtiler. Bayar, İnönü’yle parti kuruluş başvurusunu yapmadan önce görüştü. İnönü, Bayar’a iki önemli soru yöneltti. Tavsiyeler de bulundu. Sorular laiklik ve dış politikayla ilgiliydi. Bayar partinin laikliğe taraftar olduğunu, dış politikada CHP’yle aynı yaklaşımda olduğunu vurguladı.

İnönü, Bayar’a Güneydoğu Bölgesinde teşkilat kurmamasını tavsiye etti. Bu tavsiyenin nedeni Terakkiperver Parti’de yaşananlardı. Partinin Güney Doğu teşkilatlarında, Şeyh Said isyanını destekleyenlerin olduğu kanaati hakimdi. Bayar, İnönü’nün tavsiyesini, partinin kapatılmayacağından emin olduğu ana kadar tuttu. Partinin kapatılma olasılığının kalmadığı 1947 yılından itibaren, Güney Doğu’da da parti teşkilatları süratle kuruldu. CHP’de, Güney Doğu Bölgesindeki teşkilatlarını Demokrat Partinin peşinden, mecburen kurdu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Alparslan Güler Arşivi

Türkleri Alevi ve Şii Yapan Padişah

08 Mayıs 2025 Perşembe 11:03